WhatsApp Image 2025 02 02 at 00.27.55 | Walter White: Ahlakın Ötesinde Bir Anti-Kahraman
0

Breaking Bad, 2008-2013 yılları arasında yayınlanan ve Vince Gilligan tarafından yaratılan bir Amerikan televizyon dizisidir. Dizi, çoğu eleştirmen ve izleyici tarafından modern televizyonculuğun önemli bir yapımı olarak kabul edilmiştir. Beş sezon süren dizi, suç ve ahlakı konu alan hikâyesi ve karakterlerinin psikolojik derinliğiyle dikkat çekmektedir.

Dizi, New Mexico’nun Albuquerque şehrinde yaşayan lise kimya öğretmeni Walter White‘ın hikâyesine odaklanmaktadır. 50. yaş gününde akciğer kanseri teşhisi konulan Walter White,polis olan bacanağı Hank Schrader ile çıktığı bir gezintiden etkilenir ve ailesinin mali geleceğini güvence altına almak için eski öğrencisi Jesse Pinkman ile birlikte metamfetamin üretimine başlar. Walter’ın bu kararı, onu suç dünyasına sürüklerken, çevresindeki kişiler ve kendi ahlaki yapısı üzerinde önemli etkiler yaratır. Dizinin başında basit bir kimya öğretmeni olan karakterin, bir uyuşturucu baronuna dönüşmesine ve Heisenberg isimli personanın ortaya çıkmasına şahit olunur.

Dizinin ana temalarından biri, bireyin ahlaki çöküşüdür. Walter White karakteri, başlangıçta ailesi için fedakarlık yapmayı amaçlayan bir birey olarak tanıtılsa da, zamanla güç ve kontrol arzusu öne çıkar. Bu durum, bireyin ahlakı ve etik değerlerini sorgulayan bir anlatı oluşturur. Dizi ayrıca toplumsal eleştiriler barındırır; Walter’ın ekonomik kaygılarla suç dünyasına adım atması, modern toplumun birey üzerindeki baskılarını gözler önüne serer.

Breaking Bad Karakterlerinin Evrimi

Walter White (AI ile oluşturulmuştur)

Walter White (AI ile oluşturulmuştur)

Breaking Bad’in öne çıkan unsurlarından biri, karakter gelişimine verdiği özendir. Walter White ve Jesse Pinkman karakterleri, dizinin başlangıcından sonuna kadar derin bir evrim geçirir. Bryan Cranston ve Aaron Paul’un oyunculuk performansları, bu karakterlerin karmaşıklığını izleyiciye etkili bir şekilde aktarır.

Dizinin senaryosu ve olay örgüsü, detaylı planlaması ve öngörülemez gelişmeleriyle dikkat çeker. Görsel anlatımda kullanılan semboller ve sinematografik tercihler, dizinin atmosferine katkıda bulunur. Ayrıca, müzik kullanımı ve sahne tasarımı, dizinin dramatik etkisini arttırmıştır.

Dizi, eleştirmenler tarafından hem sanatsal hem de teknik başarıları açısından olumlu övgüler almıştır. Özellikle Bryan Cranston ve Aaron Paul’un performansları Emmy Ödülleri ile taçlandırılmıştır. Breaking Bad, aynı zamanda televizyon tarihindeki en etkili final bölümlerinden birine sahip olduğu yönüyle de anılmaktadır. Suç ve ahlakın kesif bir incelemesini sunan ve izleyiciyi karmaşık karakterlerin çatışmalı dünyasına çeken bir yapımdır. Dizi, modern televizyonculuğun teknik ve anlatısal sınırlarını genişleten bir başyapıt olarak değerlendirilmektedir. Döneminin toplumsal yapılarına getirdiği eleştiriler ve karakter odaklı anlatımıyla, televizyon tarihindeki yerini sağlamlaştırmıştır.

Bu yazıda Walter White’ın karakter dönüşümünün Nietzsche’nin Übermensch kavramı, Sartre’ın varoluşçu felsefesi ve Foucault’nun iktidar teorileri ile ilişkisini incelemektedir. Ayrıca, dizinin popüler kültürde anti-kahraman ve bireysel güç kavramlarını nasıl yeniden tanımladığı tartışılmaktadır.

Walter White’ın Heisenberg’e dönüşümü

Heisenberg (Görsel AI ile oluşturulmuştur)

Heisenberg (Görsel AI ile oluşturulmuştur)

Dizinin başında izlediğimiz Walter White karakteri, genel çevresi tarafından saygınlığa sahip olmayan, basit bir hayata sahip, sıradan bir insandır. Kapsamlı bilgisine rağmen, potansiyelinin altında – bir lisede – kimya öğretmenliği yapmakta; ayrıca ailesini geçindirebilmek için ikinci bir olarak bir otoyıkamacıda kasiyer olarak çalışmaktadır. Severek evlendiği eşi, istenmeyen bir şekilde hamiledir ve engelli bir oğlu vardır. Özellikle bacanağı tarafından şakayla karışık da olsa aşağılanmaktadır.

İlk aşamada izlediğimiz Walter White, toplum tarafından belirlenmiş olan maskülenlik kavramlarına uzaktır. Konuşma şekli yumuşak, itilip kakılmaya müsait, fikirlerini insanlara açmaktan çekinen bir tavrı vardır.

Aslında ilk bakışta kötü bir hayatı vardır denilemez. Fakat 50. yaş gününde aldığı akciğer kanseri teşhisi, potansiyelinin altında ve sıradan bir hayat yaşadığı gerçeğini Walter’ın gözlerinin önüne serer. Ailesine kendi ölümünden sonra bakabilmek amacıyla çıktığı yolda, aslında kendini gerçekleştirmek isteyişini ve olduğundan daha iyi olma isteğini izleyiciye yansıtır.

“Was ist der Affe für den Menschen? Ein Gelächter oder eine schmerzliche Scham. Und eben das soll der Mensch für den Übermenschen sein: ein Gelächter oder eine schmerzliche Scham.”

-Friedrich Nietzsche

Walter’ın yaşadığı hayatın üzerine çıkma isteğini Nietzsche’nin Übermensch kavramı ile ilişkilendirmek mümkündür. “Übermensch,” Friedrich Nietzsche’nin felsefi bir kavramıdır Nietzsche’nin Also Sprach Zarathustra adlı eserinde ortaya çıkan bu kavram, insanın kendi potansiyelini en yüksek seviyeye çıkarması gerektiğini savunur. Übermensch, toplumun geleneksel değerlerine ve ahlaki kodlarına meydan okuyan, kendi değerlerini yaratabilen, özgür ve güçlü bir bireyi ifade eder. Nietzsche’ye göre, Übermensch, insanlığın bir sonraki evrimi, yani insanın ötesine geçişinin simgesidir. Bu kavram, genellikle kendi kendini aşan, kendi kaderini tayin edebilen ve güçlü bir içsel motivasyona sahip bireyleri tanımlar.

Übermensch kavramı, Nietzsche’nin felsefesinde, genellikle masküleniteyle ilişkilendirilir çünkü Nietzsche, bu figürü güçlü, bağımsız ve özgür bir birey olarak tanımlar. Onun ideal insanı, toplumsal normlara ve geleneksel değerlere karşı koyabilen, kendi gücünü ve değerlerini yaratabilen, cesur ve kararlı bir kişidir. Bu özellikler, genellikle masküleniteyle ilişkilendirilen özelliklerdir.

Walter’ın hayatında birden fazla maskülen figür vardır ve aslında kendisi de bir nevi onlara benzemeye çalışır. Bu figürler dizi boyunca karşımıza aile üyeleri, iş ortakları veya düşmanlar olarak çıkar. Bahsedilen ve toplum kabulünde fazla maskülen denilebilecek bu figürlerin ortak noktası, dizinin belirli bölümlerinde Walter’ın maskülenitesine karşı yaptıkları eleştiri ve yorumlardır.

Başlarda bunlara sessiz kalan Walter, aslında içten içe bu figürlere bir özenme içerisindedir ve kendisinin bu yönünü insanlara gösterebilmeyi hedeflemektedir. Buna da iş ortağı Jesse Pinkman ile başlar. Aslında Jesse, diğer figürlere kıyasla maskülen özellikleri çokça göstermese bile Walter’a bu konuda baskı yapanlardan biridir. Fakat zaman geçtikçe Walter’ın Jesse üzerindeki baskılarını izleyici sezmektedir. Walter’ın bu baskıları, Jesse’nin kendisinin en yakınında ve daha şekillendirilebilir bir yapıda olmasının sonucudur. Kendine yapılan baskıların aynısını ona da uygular ve aşağılanmışlık hissini ona geçirir. Yani Walter, kendisine yapılan maskülinite baskısını içselleştirir ve masküleniteye bir geçiş yaşar.

Bu geçişin arkasında yatan neden, yıllarca kendini gerçekleştirememenin verdiği geride kalmışlık hissi ve özgüvensizlikler iken tetikleyicisi sağlık durumu ve ölüm korkusu ile ilgili yaşadığı travmatik olaylardır. Walter, kanser teşhisi konulduğunda, hayatının sonlanmasının yakın olduğunu öğrenir. Bu durum, onun geçmişteki yaşamını ve toplumun kendisine dayattığı sınırlamaları sorgulamasına neden olur. Sağlık sorunu, Walter’ı kendi hayatının anlamını yeniden değerlendirmeye iter ve ona bir tür özgürlük hissi kazandırır ve kendi benliğini ve ahlaki değerlerini yeniden tanımlar.

Walter’ın evrimi, toplumsal normlara karşı bir isyan olarak görülebilir. Başlangıçta ailesi için bir şeyler yapmak isteyen, ancak güç ve egoyu keşfettikçe daha tehlikeli bir kişiliğe bürünen karakteri, Nietzsche‘nin tanımladığı şekilde, kendi sınırlarını aşma arayışına girer. Toplumun dayattığı kurallar, onu en başta zorlar; ancak güç kazandıkça, bu kuralları reddeder ve kendi yolunu çizmeye başlar. Kendini küçümseyen bir kimlikten sıyrılma arzusu, onu daha fazla güç ve otorite arayışına iter. Walter, artık herhangi bir kısıtlama olmadan kendi kararlarını verebileceğine ve toplumsal normlardan bağımsız hareket edebildiğine inanır ve Heisenberg personası ortaya çıkar.

Ancak, Nietzsche‘nin Übermensch’inin iyiliği ve ahlaki sorumluluğu yoktur; bunun yerine kendini yaratma özgürlüğü vardır. Walter White, başlangıçta ailesini korumak amacıyla suç dünyasına adım atarken, nihayetinde kendi egosunun peşinden gitmeye başlar, dolayısıyla bir nevi “kendi üstünlüğünü” kurar. Heisenberg, Walter’ın içindeki güç ve egonun bir yansımasıdır. Sadece gücü ve otoriteyi arar, değerleri reddeder ve insanlık bağlarını kaybeder. Walter, artık toplumun ahlak ve normlarından uzaklaşarak, kendi gücünü besleyen, yeni kurallar benimsemeye başlar ve otorite sahibi olma yolundaki adımlarını atar. Ama Walter’ın kendini yüceltme ve özgürleşme çabası, Nietzsche‘nin kavramının bir yansıması olsa da, Walter’ın yolculuğu aynı zamanda trajik bir şekilde yanlış bir yolda ilerler; çünkü bu güç arayışı, insanın sınırsız özgürlük ve kendini yaratma arzusunun tehlikeli sonuçlarını da gösterir.


Kaynakça:

Jenkins, H., Shresthova, S., Peters-Lazaro, G., & Zimmerman, A. M. (Eds.). (2020). Popular culture and the civic imagination: Case studies of creative social change. NYU Press.

Gökçearslan, A. (2010). Canlandırma Sinemasında Karakter Tasarımı ve Amerika Kökenli Önemli Canlandırma Karakterlerinin Analizi. e-Journal of New World Sciences Academy, 5(4), 347-364.

Kuçuradi, İ. (1997). Nietzsche ve insan. Türkiye Felsefe Kurumu.

Nietzsche, F. (2021). Böyle söyledi Zerdüşt (K. Şipal, Çev.). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Elif Neda Görür
Türk-Alman Üniversitesi ve Passau Üniversitesi'nde Kültür ve İletişim Bilimleri öğrencisi. Denizin özgürlüğüne yelken açan bir sporcu, anı yakalamayı sanat haline getiren bir amatör fotoğrafçı. Kültürler arası iletişimi akademik düzeyde keşfederken, hayatı hem objektifin arkasında hem de rüzgârın yön verdiği sularda deneyimliyor.

    Bunlar da ilgini çekebilir

    Abone Ol
    Bildir
    guest

    0 Yorum
    En çok oylanan
    En yeni En eski
    Satır içi geri bildirimler
    Tüm yorumları gör

    Daha Fazla Kültür