RÖPORTAJ | Mine Gülener ile Sanata Dair
1985 yılından bu yana faaliyetini sürdüren Mine Sanat Galerisi’nin kuruluş öyküsü hakkında kısa bir bilgi alabilir miyiz?
1985’te Kadıköy Altıyol’da kuruldu. Kurulma nedenine gelirsek; eşimle benim alt katımızda zaten Melodi Müzik mağazamız vardı. Sanatçılar, hocalar… hepsi Mimar Sinan hocaları, ressamları ve yazarlarından oluşuyordu. Bir yandan da müzik müşterileri; çünkü zaten klasik, rock dinleniyor kulaklıklarla. Böyle bir mağazaydı, Türkiye’de de bu tarz ilk mağazaydı diyebilirim. Anadolu yakasında o zamanlar galeriler azdı, bu konuda zayıf kalmıştı. Yalnız kültür yönünden, ben her zaman söylerim, daha üst düzeydi. Çoğu sanatçı bu yakada yaşıyordu ve böyle bir galeriye ihtiyaç vardı.
Müzik ve plastik sanatları birleştirmek istedi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. Bize de bu yönde bir teklif geldi. Ben de bir yandan gazeteciyim ama, seramik misafir öğrencisi olarak akademiye gidiyorum. Böylece üst katımızı da galeri yapmaya karar verdik ve sadece bir gecede hocalarla beraber restorasyon işlemlerini tamamladık.Kıymetli hocalarımızın isimlerini de söylemem gerekirse: Prof. Adnan Çoker, Nur Koçak, Zekai Ormancı, Mustafa Ata, Yusuf Taktak, Serhat Kiraz.. tabii ki daha da var. Bu hocalarımız, ilk Çağdaş Sanat sergimizin sanatçılarıydı. Onlarla böyle bir yola çıktık; o günden bu güne çizgimizi bozmadan, çağdaş çizgiyi devam ettirerek ilerliyoruz.
Çağdaş sanat sizin için ne ifade ediyor? 30 yılı aşkın süre boyunca bu akımı takip etmenizde sizi sürükleyen başlıca unsurları nelerdir?
Çağdaş sanat, 60’lı yıllardan beri girmiş, gelişmiş… sanatı bir şekilde hem görsel hem başka malzemeleri tuvalde kullanarak Türk Sanatı içinde de bu çok hızlı şekilde gelişmekteydi. Ama ne yazık ki, müzelerimiz ve galeriler o zamanlar azdı ve sanat yeterince duyurulamıyordu. Halbuki Türk Sanatı Batı Sanatı’yla eş gidiyordu ama bunu duyurabilme imkanımız sanatçılarımız çok büyük olmasına rağmen çok azdı.
Zaman içinde adım adım gelişmeler gösterildi. Ben çeşitli mekanlarda çalıştım sıkıntılar yüzünden çünkü resim satmak diye bir şey yoktu o zamanlar. Hatta böyle çok güzel anılarımız oluyordu. Minimal bir sergi yapıyordum mesela, “Resimleri bunların üzerine mi koyacaksınız?” diyorlardı. Resmi bunun üzerine mi koyacaksınız diyen kişilere eğitim veriyorduk. Galeri iyi bir eğitim kurumuydu o zamanlar. Mine Sanat Galerisi için ise, çağdaş sanatı anlatan iyi bir eğitim kurumu diyebilirim. Bir kişi giriyor resim arıyor ama bambaşka bir şeyle karşılaşıyor ve onunla bütünleşiyor resimle biz onu bütünleştiriyoruz.
Sanatın insanlar arası iletişimde ve kültürel bellek oluşumunda önemini nasıl ifade ederdiniz?
Bir galeriye giren kişi çıktığı zaman inanıyorum ki hayata başka bir pencerede bakmaya başlıyor. Bunun nedeni ise çağdaş sanatın sizi düşündürebilmesinden kaynaklanır. Karşısından ayrılamazsınız, mecbursunuz. Hatta biz acele çıkana diyoruz ki “sergiyi gezmediniz, çünkü eserleri anlayıp okumak için biraz karşılarında durmanız gerekiyor.” Ziyaretçi kafa yoracak, düşünecek, yorumlayacak ve bu bir gün de değil. Hatta biz resim alan kesime de söylüyoruz, siz bu resme bakmaktan bıkmayacaksınız, her gün başka bir şey okuyacaksınız, okumalısınız.
O resim iyiyse, zaten size ömür boyu bir şey vermeli. Bu arada resmin iyiliğini öyle de anlayabiliriz bu arada, yani düşünüdürüyor mu sizi. Bu vesileyle tabi ki de bu bellek fazlasıyla gelişiyor.
Peki son yıllarda sanat dünyasındaki değişimleri nasıl yorumlarsınız?
Son yıllarda sanat dünyasında bir dijitale geçiş var ve ben bu geçişi destekliyorum. Çağdaş zihniyetle başlamış bir galerici olarak dijitale geçişi kesinlikle destekliyorum ve bu değişimi ilk görenlerden de olabilirim. Dediler ki başlayın, ilk olun ama ona pek yetişemedim çok hızlı çünkü. İleriki süreçte çok daha ilerleyeceğini ve gelişmeye devam edeceğini düşünüyorum.
Bizim görsel sanatlardaki gelişimimizi aşacak. Tabi ki biz de o yöne eğileceğiz o zaman. Bu arada satış açısından da bir ivmelenme başladı bile. Tersane (Contemporary)’de belki görmüşsünüzdür dijital sanat içeriklerini.
NFT’lerin sanat eseri kapsamında değerlendirilmesi konusunda daha çok bir sanattan, sanatçıdan mı bahsedilir yoksa yaratıcı bir yazılım bilgisi mi?
Yaratıcı bir yazılım diyebilirim ancak elbette sanatsal bir yanı da var. Sanat olmadan yaratıcılık olmaz zaten, o zaman yazılım da olmaz. O kişinin muhakkak bir sanatsal yeteneği ve görüşü olması lazım. Sanatsal yanı olanlar yaratıcı yazılım yapıyorsa onlar öne çıkar.
Peki ilerleyen süreçte teknolojinin sanatı ne düzeyde değiştireceğini düşünüyorsunuz?
Teknoloji sanatı değiştirmez, sanat teknolojiyi etkiler. Sanat yapan sanatı teknolojide kullanacak.
Sanat her zaman kalır o zaman değil mi?
Tabi her zaman kalır. Teknolojiyle sanat yapar yine ama sanat asla kaybolmaz. Mesela galeriler de kaybolacak dendi internet çıktığında, online müzayedeler etkilemedi mi bizi, etkiledi. Yoğun online satışlar var. İşin ticaretini düşünürsek, tabi ki bizi etkiledi ama yine de galeriler var. Neticede online da olsa sanat nesnesini görsel olarak görmek, izlemek başka bir deneyim. Sanat bu çünkü.
Röportaj serimizin bir önceki bölümünde Tankut Çığır ile bankacılık ve dijitalleşme üzerine yapmış olduğumuz röportajımıza ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.