İnsanlığın var olduğu gün kültür kavramı da ortaya çıkmış ve dinamik bir şekilde varlığını sürdürmüştür. İnsan değiştikçe kültür değişmiş ve kültürün değişimi de çağı etkilemiştir. Fakat bu değişimler ne kadar büyük olursa olsun insanın temel ihtiyaçları hep aynıdır ve dolayısıyla bu ihtiyaçların kültüre yansıması da yüzyıllardır benzerlik göstermiştir. Bu benzerlik de günümüzü etkilemiştir.
İnsanı anlamak, tarihi ve kültürü anlamak için kültür kavramının ne ifade ettiğini bilmek gerekir. İnsanın geçmişten beri yapmış olduğu her şey kültürdür. Kültürü tanımak insanı tanımamızı ve insanın yaptıklarını anlamlandırmamızı sağlar.
En Eski Tapınak Göbeklitepe
Kültürü oluşturan en önemli faktörlerden biri inançtır. İnanç günümüzde de insanı ve tabii ki toplumu etkileyen bir faktördür. Kültür ve inanç hakkında fikir yürütebilmek için dünyanın bilinen en eski tapınağını tanımak ve anlamak gerekir. Tapınak; inanan insanların ibadetlerini ve ritüellerini gerçekleştirdikleri kutsal alandır ve Türkiye’nin Şanlıurfa ilinde bulunan Göbeklitepe dünyanın bilinen en eski tapınağıdır.
Göbeklitepe, Şanlıurfa’nın Harran bölgesinde oldukça dağlık bir tepede bulunur, aynı zamanda Göbeklitepe’nin içerisinde bulunduğu alana “Bereketli Hilal Bölgesi” de denir. Alman Arkeolog Klaus Schmidt, 1995 yılında bölgede bir araştırma yapar ve kazı yapmaya değer kalıntılar bulunca 5 arkadaşıyla beraber bölgede çalışma başlatır. Schmidt’in başlattığı çalışma ile bulunan Göbeklitepe, 12.000 yıl öncesine aittir. Yani Göbeklitepe Paleolitik Çağ’ın sonu Neolitik Çağ’ın başına aittir. Paleolitik Çağ; insanların avcı toplayıcı yaşam tarzına sahip olduğu dönemdir. Göbeklitepe bu çağın sonlarında yani insanların metal kullanıma başlayıp tarımla tanıştıkları Neolitik Çağ’ın başlarında yapılmıştır. Göbeklitepe’nin bulunduğu Bereketli Hilal Bölgesi’nde Göbeklitepe’ye benzeyen, Klaus Schmidt’in de tanık olduğu birkaç kalıntı daha vardır.
Göbeklitepe’nin yorumlanmasından önce araştırmacıların kafasını fazlasıyla karıştıran bu bölgeler hakkında da fikir sahibi olunmalıdır. İnsan ve hayvan motiflerinin başarılı bir şekilde sembolize edilmiş olduğu Nevali Çori sahip olduğu bu arkeolojik özellikle Göbeklitepe’nin sıkça kendisiyle kıyaslanmasına sebep olmuştur. Nevali Çori’yi andıran arkeolojik kalıntılara bölgeye yakın olan Çayönü’nde ve Suriye’deki arkeolojik çalışmalarda da rastlanılmıştır, fakat bu bölgelerin yerleşim alanı olması bu bölgeleri Göbeklitepe’den ayıran en önemli özelliktir. Araştırmacılar Göbeklitepe’nin yerleşim alanı özelliği taşımadığını; ayin, ritüel ve ibadet gibi amaçlar sebebiyle inşa edilmiş olabileceğini söylemektedir. Göbeklitepe’de bulunan ‘T’ şeklindeki dikili taşlar akıllara hemen İngiltere’de gizemi yıllardır çözülemeyen Stonehedge’i getirmiştir. Ama maalesef bu benzerlik de araştırmalara yön verememiş çünkü tarihleme yöntemi Göbeklitepe’nin Stonehedge’den 7000 yıl daha eski olduğunu göstermiştir.
Mimari Açıdan Göbeklitepe
Göbeklitepe’de 20 tane tapınak vardır ve bu 20 tapınaktan sadece 4’ü ortaya çıkarılmıştır. Tapınaklarda tespit edilen ana sisteme göre her tapınağın ortasında 2 devasa “T” şeklinde dikilitaş vardır ve küçük ‘T’ şeklindeki dikilitaşlar onları takip ederek daire oluşturur. Araştırmacılar çalışmalar esnasında analiz yapabilmek için tapınakları 4’e bölmüştür:
- A Tipi
- B Tipi
- C tipi ve,
- D tipi olmak üzere 4 yapı vardır.
D tapınağı bu yapılar arasında en iyi korunan yapıdır. Zaten Göbeklitepe’nin üzeri kapatılmış olduğu için yapı fazla tahrip olmamıştır. Tapınaklarda hayvan motifleri ilgi çekmekte ve araştırmalara yön göstermektedir. Tilki, yaban domuzu, boğa, turna kuşu, örümcek ve yılan şeklinde hayvan motifleri bulunur. Bu motifler başta avcılığı akla getirebilir fakat diğer yapılarla karşılaştırılıp üzerine düşününce motiflerde bulunan tüm hayvanların saldırgan özellikler taşıdığı fark edilir. Motiflerdeki bazı hayvanların da mitolojide ve diğer kültürlerde önemli anlamları vardır. Bölgedeki yapılarda ve Göbeklitepe’de de boğa motifi sıklıkla kullanılmıştır, boğa üretkenliği temsil eder. Turna motifi de sıkça ön plandadır. Turnanın birçok anlamı vardır ama aslında birçok kültürde bulunan turna dansı Göbeklitepe’nin yorumlanmasında araştırmacılara eşlik eder. Turna, Hermes’in öğretisini simgeler ve turna dansı, Aborjinler ile Japonlar’ın geleneksel danslarında yer alır.
Göbeklitepe ait olduğu çağa göre fazlasıyla görkemlidir. Böylesine ihtişamlı bir yapının ortaya konması için toplumsal bir organizasyon düzeyi gerekir. Göbeklitepe bulunduğu konum itibariyle de ulaşılması güç bir yerdedir. Araştırmacılara göre tüm bu argümanlar göz önünde bulundurulduğunda ancak inanç gibi güçlü bir kültürel faktörün insanların orada toplanmasına sebep olabileceği düşünülmektedir.
Göbeklitepe’yi Anlamak
Peki bu insanlar Göbeklitepe’de toplanıp ne yaptılar?
Yorum yapılabilmesi gerçekten çok güç olan bir yapıdır Göbeklitepe, fakat araştırmacılar bu karışık dizilmiş tapınakların ve mistik sırların Şamanizmle açıklanabileceğini ifade etmişlerdir. İncelendiği zaman Şamanizm bir din veya inançtan daha çok bir yaşam tarzıdır ve Şamanlar inanışları doğrultusunda bazı ritüeller ve ayinler yaparlar. Buluntular sonucu Göbeklitepe’de sıvı bulundurabilecek kocaman oyuklara rastlanmıştır ve Şamanizm’e göre Şamanlar bu oyuklara kendilerinden geçebilecekleri içecekler koyar ve ziyaretçiler ayin esnasında bu içecekleri içerek transa geçerler, uyuşurlar ve turna gibi dans ederler. Trans halindeki ziyaretçilerin tapınaklardaki hayvanlardan biri olduğuna inandıkları da yorumlar arasındadır ve yorumlara göre trans halindeki Şaman o hayvanla iletişim kurmaya çalışır ve aynı zamanda dansa devam eder çünkü onlar için dans bu ritüelin önemli bir parçasıdır.
Şamanlar ayinleri sırasında çizim vb. yaparlar ve bu iş için eğitim almışlardır. Göbeklitepe’deki usta hayvan çıkarmalarından da Şamanlar’ın eğitimli oldukları belli olur. Ayrıca kazılar esnasında birçok çakmaktaşına yani kireçtaşını kolayca şekillendiren aletlere de rastlanmıştır. Şamanlar bu aletlerle ritüelleri gereği ihtiyaç duydukları farklı sembolleri ve yaratıklar motiflerini ortaya çıkarırlar.
Tapınak Şamanizm açısından bakıldığında biraz yorumlanabiliyor. Fakat bir zaman sonra Şamanlar tarih çizgisinden yavaşça siliniyor ve insanlar tek tanrılı dinlerle tanışıyor. İnanışa göre ritüelleri ve görevleri yerine getiren Şamanlar görevi yerine getirdikleri tapınağın üzerini toprakla kapatmışlardır ve bu gelenekleri sayesinde Göbeklitepe doğa olaylarından vs. hasar almadan kendini senelerce korumuştur.
Kaynakların yetersiz olması ve o dönemin insanıyla iletişim kurulamayacağı gerçeği yüzünden Göbeklitepe’nin sırrı belki de hiç tamamen çözülemeyecek. Yine de buranın ait olduğu döneme göre önemli bir tapınak, inanç merkezi ve kültürel alan olduğu apaçık ortada.
Burada tek tek nelerin olduğunu, hangi kültlerin uygulandığını, hangi ritüellerin gerçekleştirildiğini ise bilmemekteyiz. Ancak hiçbir performans olmadan bu yapıların bir anlamı olmayacağına göre, bu yapılar hiçbir zaman, Taş Çağı’nda da “dilsiz” bir anıt değillerdi. Burada gerçekleştirilen olayların, sesli ve renkli ya da kapalı bir tören gibi olup olmadığı konusu ise, en azından şimdiye kadar hayal gücüne bırakılmıştır. Göbeklitepe’deki kültsel mekanizma işlemeye başladığımda, buradaki etkinliğin törenler, koreografi, müziksel eşlik olmadan gerçekleştirilmiş olması düşünülemez. Ve kesin olarak burada yapılanlar, aynı zamanda bir güç gösterisiydi; ancak bu bağlamda, bunun tek tek kişilerden mi ya da bir topluluktan mı çıktığını bilmemekteyiz. Her ne olursa olsun, buranın ve buradaki etkinliklerin, hem topluluk hem de tek tek kişiler için büyük önem taşımış olduğu ve böylesi bir yapının, yoğun kollektif bir çalışma olmadan gerçekleştirilemeyeceği ortadadır. Bu nedenle, bu tinsel itici gücün, bu dönem insanının tüm kültür süreci için taşıdığı önemi hafife almamalıyız. ¹
Klaus SCHMIDT, Arkeolog
Göbeklitepe’nin yaşam alanı olduğuna dair bir iz yok ama insanlığa ve geleceğe anlatmak istediği çok şey var.
Kaynakça
- SCHMIDT, Klaus. Taş Çağı Avcılarının Gizemli Kutsal Alanı – GÖBEKLİ TEPE – En Eski Tapınağı Yapanlar. İstanbul: Arkeoloji Ve Sanat Yayınları, 2007. – ¹ S.274
- Fotoğraflar: Ebru Duman