Transhümanizm, kelime anlamı itibariyla hümanizm düşünce akımının “dönüşümü niteliğinde; hümanizmden farklı olarak teknolojiye adapte bir şekilde, insanın doğal anlamdaki kapasitesinin dışına çıkarak doğal sınırların ve insanın doğal kabiliyetlerinin çizdiği sınırın aşılmasını amaçlayan bir düşünce akımıdır. Ancak bunun için hümanizmin gelişimini ve Transhümanizmin hümanizmin açtığı hangi tartışmayı çözmeyi hedeflediğinin açıklanması gerekir.
Hümanizm, orta çağ skolastisizminden uzaklaşarak daha çok Yunan ve Roma düşüncesine yaklaşmaya çalışan bir Rönesans düşünce akımıdır. Bu düşünce akımı, tanrısal ya da doğaüstü gerçeklerle ilgilenmek yerine daha çok insana önem veren ve mantıkla yaklaşan bir bakış açısıdır.
Rönesans hümanizmine karşı yeni bir bakış açısı getiren Picco della Mirandola; Tanrı’nın lütfuyla insanın kendisini her anlamda geliştirerek belirli bir olgunluğa gelebilecek ve böylelikle kendisine yönelik şeklî ve maddî bir oluşum tanımlaması sağlayabilecek bir “rasyonel canlı” olduğunu ifade eder.
Rönesans hümanizmin tarihsel gelişimler içerisinde süregelerek aydınlanma hümanizmine yol açmasını sağlayan Francis Bacon, Kant’ın temel üç eleştirisine yönelik bir fikir geliştirmiştir. Kant’ın temel üç eleştirisi, insanın yine kendisine ve doğaya ait bilgilerin anlamlandırılabilmesi yönündeki yargı yetisine ilişkindir. Gerçekten, zamana veya mekana bağlı olmayan gerçeklikler mevcut iken yine de bu gerçeklikler, tam olarak anlamlandırılamamaktadır. Bunun sebebi ise insanın sınırlı yargı yetisidir. Bacon, doğaya ve insana ait – zamansal ve mekansal değişiklik göstermeyen nesnel gerçeklikler –ancak ve ancak insanın icra ettiği pozitif bilim ve insanın septik yaklaşımı ile anlamlandırılabileceğini ifade etmiştir.
Heidegger, hümanizme klasik metafiziksel bakış açılarıyla yaklaşılmasını eleştirir. Ona göre hümanizm, “insanın hakiki konumunu aramanın kaygısını taşıyan ontolojik temelli bir” ideolojidir. Bu doğrultuda Heidegger, hümanizme ilişkin eleştirilerini fiziksel gerçeklerle anlamlandırmaya çalışır. Zira, insan; varlığını doğada bulmuş ve geliştirmiştir. Dolayısıyla hakikatı, doğada yer alan fiziksel gerçeklerden uzakta, metafiziksel olgularla anlamlandırmaya çalışmak gereksiz bir çabadır. Nitekim Heidegger, doğa içerisinde var olan insanın kendini ve çevresini anlamlandırma çabası içerisine girmesinin kendisinden ve çevresinden uzaklaşacağını ve bu yüzden bu çabanın hümanizm düşünce akımını durduracağını savunur.
Hümanizm, bu görüşlere dayanarak gerek metafiziksel gerçekliğe sığınarak insanın kendisini ve çevresini yine kendi aklıyla anlamlandırması gerek fiziksel gerçeklere inanarak kendisini tekrardan doğanın içerisinde yer alan bir varlık olarak bütünü değerlendirmesi şeklinde gerçekleşen insancılık olarak tanımlanabilir.
Transhümanizm, esas olarak iki kelimenin birleşmesinden oluşmaktadır. Trans, fransızca kökenli bir kelime olmak üzere “dönüştürme” anlamına gelir. Hümanizm ise ilk paragrafta açıkladığımız üzere basit anlamıyla insancı düşünce akımıdır. Bundan dolayı transhümanizm, kabaca “insanüstü boyuta geçiş” olarak tanımlanabilir. Peki, bu ne anlama gelmektedir? Transhümanizm, hümanizmin bir sonraki adımıdır ve “transhümanizm gelecek hakkında bir düşünme yoludur”. Transhümanizm, Huxley’in ifadesine göre insan, kendi bakiyesi çerçevesinde bulunduğu doğa içerisinde mümkün olabildiğince kendini dönüştüren insan olma fikridir.
1960’lar sonrasında yer bulan fütürizm akımı, insanın bilimsel ve teknolojik gelişmelerle çevresini daha iyi bir şekilde anlamlandırabileceğine, bu aracılıkla içinde bulunduğu insanlık durumunun değişeceğini ve “yeni bir zihinsel tutum” geliştireceğine işaret eder. Teknoloji ve bilimin gelişmesiyle insan zihninin kapasitesi genişleyecek, insanın doğa-içi varlık statüsü değişebilecektir; yani fiziksel gerçeklerin sınırları zorlanarak metafiziksel gerçekliğin de hümanizmin yorumlanması bakımından önem arz etmemesi eleştirileri, daha az isabetli (veya daha fazla isabetsiz) hâle gelecektir.
Transhümanizm, insanın doğa-içi bir varlık olmasından kaynaklanan birtakım fiziksel olumsuz özelliklerin de giderilmesini hedefler, keza bu durum, yine bilimsel ve teknolojik gelişmeler sayesinde vuku bulacaktır. Bu fiziksel olumsuzluk sayılabilecek hâllerin değiştirilebilmesi amacıyla nanoteknoloji ve kök hücre tedavileri gibi bir takım tıbbî (bilimsel) gelişmeler olduğu gibi teknolojik gelişme olarak da yapay zeka bir örnek teşkil eder. Transhümanizm fikrinin üç adımda gerçekleştirilebileceği savunulur: Radikal nanoteknolojinin gelişmesi, insanın yaşlanma ve ölüm sürecinin geciktirilmesi, son olarak da yapay zeka (A.I – artificial intelligence) ve nanoteknolojinin geliştirilerek insanın üst düzey bir varlık hâline getirilmesidir.
Bu görüş, insanın bir nevî doğaüstü bir varlık hâline gelmesini amaçlar. Transhümanistler; yalnızca insanı, insanüstü bir varlık hâline getirmeye çalışmaz, ayrıca üstün teknoloji ve nanoteknoloji sayesinde yapay bir tanrı da yaratmaya çalışır. Bunların insan ve doğayla ilgili bilgilerin kavranabilmesiyle gerçekleştirilebileceği gibi bu gelişmelerin de daha ötesinde, doğa ve insan doğası da kademeli olarak daha fazla anlamlandırılabilir nitelik kazanacaktır. Böylelikle, dolaylı yoldan kişisel tatmin ve mutluluk gibi insani duygulara da erişilebilecektir.
Nitekim, kült filmlerde de transhümanistik izler görülmektedir. Matrix filminde Neo, Matrix evreninde fizik kurallarını hiçe sayar şekilde hareket eder ve çevresindekiler, onun seçilmiş kişi olduğunu iddia eder: Lucy filminde Lucy ve Limitless filminde Eddie Morra, gelişmiş (hi-tech) teknoloji kullanılarak üretilen “şey”leri kullanarak insan beyninin limitlerini zorlar – hatta aşar: X-Men filminde mutantlar, teknolojinin gelişmesi ve birtakım dış faktörler dolayısıyla insanüstü özelliklere sahip oluyor ve daha nice, birçoğumuzun izlemiş olduğu filmde bu ideolojinin etkileri görülmektedir.
Bu filmlerin ortak noktası olarak karakterlerin, insan doğasının kapasitesinin erişemeyeceği özelliklere sahip olması ve devamlı bir şekilde kendilerini geliştirebilmeleridir. Gerek bir ilaç gerekse dışarıdan etkiler sonucu filmin karakteri, zamansal ve mekansal ayrımı bükebilmekte ya da insansal özelliklerden sıyrılıp insanüstü bir varlık hâline gelebilmektedir. Black Mirror isimli dizide ise ölmüş kişinin hatırasının vücut bularak yaşatılması ya da insanın gördüklerinin beyninde adeta bir dahili diskte muhafaza edilmesi de transhümanistik izler barındırmaktadır.
trrrrum,
trrrrum,
trak tiki tak
makinalaşmak istiyorum!
mutlak buna bir çare bulacağım
ve ben ancak bahtiyar olacağım
Nazım Hikmet ise her ne kadar doğrudan transhümanizmle ilgili olmasa da benzeri bir etki olarak yaşanan hızlı teknolojik gelişmelerin, insan üzerinde yarattığı etki ve uyum sağlama sürecine ilişkin yazmış olduğu “Makinalaşmak İstiyorum!” şiirinde bu psikolojik durumu net bir şekilde aktarabilmiştir. Transhümanizmin gelişmeleri doğrultusunda insan, yargı yetisini insanüstü bir şekilde kullanarak mutlak hakikate ulaşabilecek, egzistansiyalistik sanrılardan kurtulabilecektir.
Öbür yandan transhümanistler, modernizm öncesinde görülen erdem ve mutluluk arasında bir bağlantının varlığını iddia ve kabul gören görüşü eleştirmektedir; bundan sebeple bu görüşü eleştiren transhümanistler, sağlanan gelişmelerin amacının doğrudan olarak kişinin mutluluğu olduğunu kabul etmez. Onlar, transhümanizmin son kademesinin de gerçekleşmesiyle birlikte kişisel tatminden ve insanın yaşam süresinin uzatılmasından bahseder, genelgeçer bir ölçütü olmayan mutluluk duygusunun tespitiyle ilgili bir efor sarf etmez.
İnsanın çok daha uzun yaşayan bir varlık hâline getirilmesi, hatta ölümsüz olmasının hedeflenmesinden dolayı din felsefesi bakımından “ölümden sonra yaşam”ın akıbetinin sorulabileceği gibi, insanın insan-dışı veya doğa-üstü bir varlık hâline getirilerek insanın temel insani değerlerden yoksun bırakılma ihtimaline ilişkin etik sorular da bu konuya ilişkin yöneltilebilir. Gerçekten, insanın kendi doğasını ve içinde bulunduğu doğayı anlamlandırma çabası içerisinde yer almanın bir adım ötesine geçerek adeta kendisinin ve doğanın efendisi hâline gelerek temel soruların arayışından oldukça uzaklaşılabilir, bu noktada ise transhümanizmin gerçekten de hümanizmle olan ilişkisi sorgulanabilir.
Özellikle, dünyamızı kasıp kavuran salgın hastalıklarla başa çıkabilmek adına geliştirilen “koruyucu doz” olarak da adlandırılan aşılar; bazı kimselerce, insanlara aşı aracılığıyla bir çip yerleştirerek onları adeta “sahiplenmek” olarak yorumlanabilmektedir. Bu komplo teorisine sıkıca sahip çıkanlar olduğu gibi bir o kadar da bu görüşü kanıksayan insan var.
Komplo teorisyeni Alex Jones, transhümanizm akımıyla ortak minvalde yaşanan teknolojik ve diğer alanlardaki gelişmelere, “Yeni Karanlık Çağ” olarak bakmaktadır. Ona göre, bu gelişmelerin arka planındaki kimse, “küresel devlet”tir. Ancak Jones, bu görüşünü kesin ve somut olgularla ispatlayamamaktadır, hatta görüşünün aksine de kuvvetli deliller mevcuttur.
“Hümanizm” düşünce akımının başlangıç döneminden itibaren yaşanan gelişmelere göz atıldığında ortaya atılan temel fikir, “insanın doğaya olan egemenliği”dir. İnsanın doğa karşısında üstün bir varlık olarak yer almasının temel dayanağı, diğer varlıklardan ayrı olarak bir idrak yeteneğine sahip olmasıdır. Bu idrak yeteneğiyle birlikte çevresindeki materyalleri şekillendirebilmekte, ideaların farkına varabilmekte. Bu yeteneklere sahip üstün bir varlığa haricî bir müdahale ile yeteneklerinden yoksun kılmak ya da onun üzerinde bir iktidar kurmak, hümanizm anlayışıyla bağdaşmaz niteliktedir.
İnsan onuru, temel bir anlama kapasitesi ve sorgulayabilme yeteneğinden kaynaklanmaktadır. Bu sayede diğer varlıklar karşısında belirli bir egemenlik kurma üzerine yoğunlaşır. Durum böyleyken bir varlığın kendi cinsi üzerinde mutlak bir kontrole sahip olması, yeni bir düşünce akımının ortaya atılmasına dahi sebep olabilecektir. Gerçekten bu sebeple insan onurunun akıbeti, sorgulanacak, hümanizm ideolojisinin sınırları içerisinde değerlendirilemez hâl alacaktır. (bu noktada, siyasi oluşum ve akımların – hatta siyaset felsefesinin – insan onuruna olan etkisi hakkında yorumda bulunabilir ancak bu hâlde farklı bir tartışma konusu olacaktır, bu noktadan itibaren siz, kıymetli okurlarımızın yorumuna bırakmaktayım)
Kaynakça
DEMİR, Aysel, Ölümsüzlük ve Yapay Zekâ Bağlamında Trans-hümanizm, AJIT-e: Online Academic Journal of Information Technology, Cilt 9, Sayı 30, Kış, 2018.
HEIDEGGER, M.; Hümanizm Üzerine. (Y. Örnek, Trans.) Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu, 2013.
Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları, Mart 2019, Sayı 39, s. 61-88.
MAHLMANN, M., Rechts- und Staatsphilosophie bei G.W. Leibniz, 2020.
YAYLAGÜL, Ceran Karataş, Dijital Çağda Hümanizm Tartışmaları Açısından İnsan Doğası, Biyoteknoloji ve Biyopolitika, İstanbul 2019.
——————
Dijital platformda yer alan “Kant-Üç Kritik-Estetik Yargı”.
Ayrıca Youtube platformundaki Doç. Dr. Ahmet Dağ – Makineleşmeden Sibernetiğe Transhümanizm Nedir?
Daha detaylı bilgi için bakınız:
What is transhumanism? | Albert Lin | Storytellers Summit 2019
Transhumanism: Will humans evolve to something smarter? | A-Z of ISMs Episode 20 – BBC Ideas
Transhumanism Has a Conspiracy Theory Problem
Yazatımız Rabia Gül Yazar’ın Toplumsal Cinsiyet Nedir? Adlı yazısına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. “Transhümanizm Nedir?” yazımızdan sonra ilginizi çekebilir.