Kategoriler: Sanat

Sanatta İspanyol Esintileri: Dali ve Picasso

Sıcak İspanyol akşamlarında caddelerde yürürken kulağınızda Julio Iglesias’tan ‘El Amor’ ezgilerini, gözlerinizde Gaudi’nin hayal gücünü alt üst eden eserlerine olan anlamsız bakışları ve yandaki Trattoria’dan gelen eşsiz tapas kokularını burnunuzda hissedeceksinizdir. Hareketli ve oldukça tutkulu olan halkın dilinde, mimarisinde ve müziklerinde soluduğunuz hava, ülkenin kimliğini kafanızda oluşturmaya yardımcı olacaktır. Her bir duygunun aşkla yoğurulduğu bu topraklarda Akdeniz iklimininin etkisi altında kendinizi sessiz ve dar bir çıkmaz sokakta bulursunuz.Tam her şey bitti, büyü bozuldu derken sokakların duvarlarını süsleyen resimlerin içinde kaybolur ve çocukken yaptığınız resimlerin boya kokularına kapılırsanız, bilin ki Dali ve Picasso sizi kendi dünyalarından izliyor olacaktır. Her bir sokakta gizli olan gizemli ve tuhaf(!) dünyalarında…

 Onların dünyalarına girdiği zaman insan  olduğu gibi var olamayacağını bilir bilmesine ama gerçek hayatta bu algıyı dert edinir, kendini (kimi zaman karakterini kimi zaman ise fiziksel görünüşünü) kesin çizgilerle çizer.Onlar ise resimlerinde bile net çizgilerden kaçınır , kendilerini anlamlandırma çabalarına girmez ve hayatlarını duyguları, hayalleri ve tutkuları doğrultusunda sürdürürler.

 Biz her duvarda bambaşka duygularla, Kübist ve Sürrealist akımların etkisinde onları anlamaya, her bir çizgiyi anlamlandırmaya çalışırız. Her bir girişimin sonuçsuz  kaldığı noktada onları farklı olarak nitelendiririz. Kimileri  için bu farklılık algısı onları toplumdan dışlayan deli kavramına dem vursa da kimileri için onlar deha olarak görülür.Her perspektiften farklı bulgular ortaya çıksa da Dali şu sözleriyle son noktayı koyar: 

“Bir deliyle benim aramda tek bir fark var. Deli aklının yerinde olduğunu sanır. Bense deli olduğumu biliyorum.”

Onları diğer sanatçılardan ayıran, farklı olduklarını bilmeleriydi. Onları farklı yapan ise hayatlarıydı. Tarih kokan İspanyol sokaklarından çıkıp Dali ve Picasso’nun hayatlarına bakıcak olursak dönemin iki ustasını kesiştirecek yer sanatın başkenti Paris’ti.Dali’yi İspanya’dan Fransa’ya götürecek olan heyecan, hayranı  olduğu ve kendisinden yaşça büyük olan Picasso’yu görmekti.Aynı zamanda Picasso’nun  Dali’nin çalışmalarını takip ve takdir etmesi iki sanatçı arasındaki ortak hayranlığı gösteriyordu, ortak bir rekabet ile beraber.Onların arasındaki ilişki de resimleri gibiydi.Karmaşıktı.

 Öyle ki tanışmalarından 20 yıl sonra Dali, sergisinin sonunda yer vereceği ve Picasso’yla problemli ilişkilerini özetleyen olgun sanatının şaheseri olan ‘Yirmi Birinci Yüzyılda Pablo Picasso’ adlı tablosunu resmedecekti. Picasso’yu eriyen derinin altındaki bir büst olarak tanımlaması haricinde bu portre onun zekasına karşı duyduğu hayranlığı temsil ediyordu. Birçok eleştiriye karşın, onları sanat köprüsünde bir araya getiren sahip oldukları özgüvenleri ve sanata duydukları aşktı. Salvador Dali ve Pablo Picasso’nun bu aşkı,  karmaşık  hayatları, fikirleri, söylemleri , çalkantılı aşk maceralarıyla gündemde olsa da  her şeyden önemlisi onların kendi, gizemli dünyalarında oluşturduğu eserler tarihin tozlu sayfalarında kalmayacak, İspanya’nın canlı ve hareketli sokaklarında sonsuza dek yaşayacaktır.

 

Bu yazı en son şu tarihte düzenlendi 29 Mart 2021 16:45

Barış Develioğlu

Türk-Alman Üniversitesi / Kültür ve İletişim Bilimleri