İlk çağlardan günümüze kadar “Dans”, bedenin kendini ifade etmesidir. Dini/inançsal, sosyal, ekonomik, politik pek çok noktada kişinin kendini ifadesi için kullandığı bir araçtır. Yalnızca sahne üzerindeki bir eylem değil, olimpiyat başlangıçları, düğünler, kutlamalar, saygı duruşları, büyük şehir festivalleri gibi pek çok alan performatif bir ritüel oluşturur. Rudolf von Laban, insan hareketi teorisyeni, insan hareketinin doğası üzerine deneyler yapmıştır. Laban’a göre hareket sosyal durumun dışa vurumudur1. Bunun yanında dansın eğitici ve iyileştirici bir etkisinin de olduğunu söyler.
20. yüzyılın başında balenin forma dayalı yapısı yerine hareketin, bedenin ve salınımın ön plana çıktığı modern türler ön plana çıkmaya başlar. Antik Yunan tiyatrosundaki ifadesel jestleri esas alarak yeni bir hareket dilinin yapı taşları oluşturulmaya ve müzikle birleştirilmeye başlanır.
2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla uzun yıllar yıkıcı ve baskıcı etkilerin ardı arkası kesilmemiştir. Dans alanında da savaş bahanesiyle yasaklamalar oluşmuştur. Savaş dönemi ve devam eden dönemde getirilen kısıtlamalar, çiftlerin eğlence amacıyla yaptığı danslara yönelik olmuştur. Bunun dışında gösteri amaçlı yapılan toplu danslar yani provokatif performanslar yasaklanmamıştır. Hükümet ve kilisenin işbirliğiyle konan dans yasakları, toplumun muhafazakar değerlerini korumaya yönelik bir adım olarak nitelendirilebilir. “Dans edilen” ortamlarda cezai yaptırımlar başlamış. 2. Dünya Savaşı ile tüm dünya üzerinde esen sağ muhafazakar rüzgar savaş dönemi ve sonrasında yalnızca ibadet edilmesi gerektiğini, aksi yapılırsa dini değerlerin ve geleneklerin düşüşe geçeceğini düşünmüştür. Performans/ Dans ile gövde gösterisi yapılabilir, kitleler üzerinde güç gösterilip baskı uygulanabilir ama eğlence ya da benzeri bir amaç için yasaktır.
Lindy Hop, Caz, Tap, Breakaway ve Charleston gibi Swing dansları ilerleme ve kendini temsil dönemindeyken meydana gelen 2. Dünya Savaşı sebebiyle dans türlerinin kurucu üyeleri askerliğe çağrılmıştır. Askerlerin çeşitli bölgelere dağılması, esir düşmesi gibi sebeplerle Lindy Hop başlarda hoş görülmese de pek çok bölgeye yayılmıştır ve böylece Hollywood perdelerinde kadar uzayacak yolculuğu başlamıştır. 1944 döneminde savaş devam ettiği için pek çok yerde tabelaları ile dans üzerindeki baskı devam etmektedir. Fakat görülmektedir ki olimpiyatlar ve şehir gösterileri gibi siyasi amaca hizmet eden anlarda bir güç sembolü olarak dans hala kullanılmaktadır. 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD’de psikiyatri servislerinde görülen yoğunlukla baş etmek ve tedavi yöntemleri geliştirmek için dans kullanılmıştır. Bu dönemde Marian Chace2, Washington’daki bir hastaneye davet edilir ve “İletişim için Dans” adı altında başlattığı programla dansı ve hareketi kronik psikotik hastalarla iletişim kurmak için bir yöntem olarak kullanmaya başlar. Günümüzde de hala “Dans Terapisi” başlığı altında bedeni tanımak ve hareketleri anlamlandırmak üzere bilinç seviyesini yükseltmeyi hedefleyen anlatılar ve eylemsel faaliyetler gerçekleşmektedir.
Toplumumuzda gençlik alt kültürleri hoşlandıkları müzik ya da yaptıkları dans türleri ile tanımlanır. Müzik ve dans uzlaşımsaldır: paylaşılan uzlaşımlar sevenlerini bir alt kültür içinde bir arada tutar3. John Fiske’in kitabında açıklamış olduğu Shannon ve Weaver’in modelinde kullanmadığı ama daha sonraki otoritelerin yararlı bulduğu “araç – medium” sözcüğüne değinebiliriz. Shannon ve Weaver’in modelinde bahsettiği kanal ve kodun yanı sıra teknik ya da fiziksel bir nesne olan araç, dans alanında sunumsal (presentational) bir ifade edişi temsil etmektedir. Burada ve şimdi ile sınırlı olan iletişim eylemleri ürettiği söylenen sunumsal araç kategorisindeki bu tanımı doğru bulmamaktayım. Bu noktada politik yönüyle dans burada ve şimdi ile sınırlı kalmaz. Bir propaganda aracına dönüşür ve kitlelerin aklında eylemler ve performanslar ile güç dengesi kurmayı hedefler. Yalnızca alt kültürün temsilini ve iletişimini sağlayan danslar değil, jest ve mimikler, duruşlar, bakışlar performatif olan her şey bir anlama dönüşür ve bu anlam devamlıdır. Kitabın ilerleyen bölümlerinde görmekteyiz ki, dans konusu bizleri Göstergebilim ve Kodlar konusuna götürmektedir. Sözsüz iletişimin bir türevi olarak dans, anlaşmaya varmanın ve bir kültürün üyelerinin paylaştığı deneyimden türetilen bir uzlaşımdır.4
Kültürel bağlamdan önemli ölçüde etkilenen dans, estetik kodlar bölümünde açıklandığı gibi anlamın ciddi şekilde tartışılmasına izin veren eylemsel bir alandır. İçsel ve öznel dünyayı kuşatması, kendi başına haz kaynağı olabilmesi sebebiyle anlamlıdır. Mantıksal kodlar gibi göndergesel olmayan bu kavram, bütün işlevlerin bir arada bulunabileceği ve aktarılabileceği iletişimsel bir uzlaşım alanı yaratır.
KAYNAKÇA:
NOTLAR:
Bu yazı en son şu tarihte düzenlendi 17 Ocak 2021 13:22