Kitle iletişim araçlarından radyo, televizyon ve yazılı basının, halk adına gerçeği ve doğruyu aradığı; bulduklarındaysa gerçekleri halka sunduğu ve aktardığı ifade edilir. Yayın faaliyetleri yerine getirilirken, bu ifadeler her fırsatta belirtilir. Kitle iletişim araçları, gerçeğin aranmasındaki yılmaz görevliler olarak, topluma olayları, olayların arkasında yatanları ve görünmeyenleri aktarır.
Amerikalı dilbilimci ve sosyal eleştirmen Noam Chomsky’e göre, yukarıda yazılanlara -onun tabiriyle- yalnızca “medya cahilleri” inanır. Ona göre medyanın böyle bir amacı yoktur ve medya, halkı bilgilendirme, halkı savunma gibi kaygılar taşımaktan çok uzaktır. Medya; büyük şirketlerin elinde ve onlara bağımlı olduğu için kamu çıkarları yerine şirket ve devletlerin çıkarlarına hizmet eder. Medyanın devlete yönelik hizmetleri; halkın düşüncelerinin denetim altında tutulması ve halkın rızasının alınmasıdır.
“Medyanın; toplumsal bir amaca hizmet etme anlayışı ise insanların zihinlerini, hükümetlerine ve daha genel kapsamda toplumsal, politik ve ekonomik düzenin düzenlemelerine erdemli bir bağlılık gösterecek bir biçimde şekillendirmektir.”
Hükümet uygulamaları için halkın rızasının alınması ve halkın bu uygulamalar hakkındaki düşüncelerinin kontrol edilmesi, medyanın işleviyle yerine getirmektedir.
Yani buradan da anlaşılabileceği gibi, medya araçları ekonomik gücü elinde bulunduranların kontrolündedir. Medya karşısında bireyin özgürce seçim yapabildiğini söylemek oldukça güçtür. Bireyler; hangi gazete ve dergide neleri okuyacağı, hangi televizyon kanalında neyi izleyeceği konusunda yönlendirilmektedir. Popüler kültürün yayılması için romanlar, sinema, radyo, sosyal medya platformları, diziler ve çeşitli televizyon programları birer araç olarak kullanılmaktadır. Temel neden medyanın kitlelerin beğenisine uygun ürünler sunmayı hedeflemesidir.
Tüm bu ürünlerin amacı, genel olarak toplumun sorgulama yeteneklerini pasifize ederek bireylerin medya araçlarına bağımlı hale gelmesini sağlamaktır. Ekonomik yapı, toplumları medya araçlarına bağımlı hale getirerek onların sorgulama, araştırma hatta düşünme gibi işlevlerinin zayıflamasını amaçlamaktadır. Bu sayede bireyler, onlara aktarılan içeriklere koşulsuz inanacak ve bu doğrultuda hareket edeceklerdir.
Chomsky’e göre medyanın toplumu kontrol etme hedefi adına dört temel stratejisi vardır.
Chomsky toplumsal kontrolün esaslı stratejilerinden birini; kamuoyunun ilgisinin, politika ve ekonomi elitlerinin kararlarından aksi yöne çekilmesi olarak ifade etmektedir. Bunun için eğlence ve anlamsız enformasyonun düzenli akımı sağlanmalı ve toplumu düşünmeye zaman bırakmayacak kadar anlamsız enformasyonla meşgul etmek gerekmektedir. Toplumda yeni arzu ve korkular oluşturmakta ve toplumun, medya tarafından kullanılan teknoloji ve metotların kontrolü altında köleleştirildiğinin farkına varmasını engellemekte bu enformasyonların rolü büyüktür. Bireyin başarısızlığı: yeterince zeki olmamalarına, yeteneksizliklerine ya da çabalarının yetersizliğine dayandırılmakta; ekonomik ve sosyal sistemin bireylere yüklediği sorumluluğun göz ardı edilmesi amaçlanmaktadır. Bunun yanında, bireylerin direnme potansiyeli önce vicdan azabına dönüştürülüp sonrasında bu potansiyelin tamamen yok edilmesi istenmektedir. Kitle medyasının tüm ürünleri, var olan egemenlik ilişkilerini sağlamlaştırmaya yönelimlidir.
Televizyondaki mesajların birçoğunda, özellikle de reklamlarda, insanlarla çocukmuş gibi konuşulur. Cümlelere masumluk katılarak oldukça stratejik ifadeler, kelimeler ya da tavırlar kullanılır. Buradaki amaçsa insanların, kendi savunma potansiyellerinden sıyrılmasını sağlamaktır. Bu şekilde medya, onların eleştirel düşünme yetilerini devre dışı bırakmaya çalışarak kontrol kurmayı hedefler.
Kukla ustaları insanların düşünmeye meyletmelerini istemez. Daha çok duygulara hitap etmek ve insanların bilinçaltına ulaşmak isterler. Bu mesajların çoğunun duygusal içeriklere sahip olmasının sebebi de budur. Asıl amaç, mantıklı düşünme sürecinin “kısa devre” yapmasıdır. Verdikleri mesajın detaylarına inmeden yüzeysel olarak yansıtmak için duygularımızı kullanırlar. Bu da insanların mantıklı düşünme yetisini devre dışı bırakmanın başka bir yoludur.
Trendlerin ve moda olan şeylerin büyük bir kısmı öyle birdenbire ortaya çıkmaz. Neredeyse her zaman bunları piyasaya sürüp reklamını yapan birileri vardır. Bunu yapmalarının sebebi homojen zevkler, ilgi alanları ve fikirler yaratmaktır. Medya, devamlı olarak belirli moda ve trendlerin tanıtımını yapar. Bunların çoğu, insanları gereksiz ve hatta absürt sayılabilecek yaşam tarzlarına özendirerek onları bu şekilde yaşamanın moda olduğuna ikna ederler.
Medyanın değer yaratıcılığı yönünde ise en etkili araç, reklamlardır. Reklamlar, değer iletileri yayma aracıdır. Toplumsal cinsiyet, aile ya da namus kavramları reklamlar aracılığıyla kitlelere iletilerek değerleştirilir. Örneğin; deterjan reklamlarında sıklıkla gördüğümüz çamaşır yıkayan ev kadını figürü, kadının toplumsal rolünü tanımlamakta ve ev işlerinin kadının görevleri arasında yer aldığı mesajını kitlelere iletmektedir. Öte yandan büyük ve ayrıcalıklı medyalar, izleyicilerini reklam kuruluşlarına pazarlarlar. Medya müşterileri olan izleyiciler, reklamların da tüketicileridir.
Medya, yaşam tarzından düşünce ve davranış kalıplarına kadar geniş bir çerçevede insanları etkilemektedir. İnsanlar medyanın oluşturduğu gündemi takip ederek son günlerde neler olup bittiğinin yanı sıra, hangi konuların önemli olup hangilerinin önemsiz olduğunu öğrenir. Örneğin “kadın cinayetleri“ “çevre kirliliği” ya da “siyaset” gibi konuları ele alalım. George Gerbner’in gündem belirleme yaklaşımına göre; bu toplumsal sorunlarla ilgili üretilen medya içeriğinin azlığı ya da çokluğu, toplumun bu sorunlara verdiği önemi belirleyecektir.
Donald L. Shaw ise medyanın gündem yaratmaktaki gücünden söz eder ve medyanın, insanların “ne” düşünmesi gerektiği olmasa da “ne hakkında” düşünmeleri gerektiğini belirleyen araç olduğunu ifade eder. Bir ülkede ekonomik kriz yaşanıyorken insanların dikkatini o haftaki derbiye çekmek buna bir örnek olarak verilebilir.
Gerbner‘in bir başka yaklaşımına göreyse, medya gerçekle pek uyuşukluk göstermemektedir ve buna şu sözünde dem vurur:
“Gerçek dünya ve televizyonda gösterilen dünya arasında uçurumlar vardır.”
Gerbner, bu duruma örnek olarak “şiddet” i gösterir. Farklı mecralarda tekrar tekrar, şiddet içeriğine maruz kalmak, insanlar için şiddeti normalleştirir ve onların gerçek hayatta olan şiddet olaylarına karşı hissizleşmesine yol açar.
İnsandaki bu hissizleşmeye, medyanın eğlence tarafı da sebep olabilir. Önce haberlerde bir yerde savaş olduğu aktarılmış ve bu dramatik süreç insanlara, acı kayıpları ve zulmü hüzün verici bir şekilde gösterilmişken haberlerin hemen sonrasında eğlence amacı güden bir program başlar. Kitlesel medya, yapılan haberlerle etik misyonunu yerine getirerek kitleleri bilgilendirir ancak hemen akabinde gelen bir eğlence programı insanın o hissettiği acıyı fazlasıyla minimize edebilir yani hissizleştirebilir. İnsan, hissizleşmesinden ötürü vicdani hesaplaşmaya gitmez ve savaşa neyin sebep olduğunu sorgulamaz ya da suçlu olan tarafın kim olduğu hakkında düşünmez çünkü zihinleri o sırada eğlence programlarıyla meşguldür. İşte bu da, savaşa neden olana karşı olacak tepkiyi yok eder; savaşı gerçekleştiren de bu durumdan faydalanıp çıkarları doğrultusunda dünya tarihine dramatik yeni bir leke daha ekler.
Chomsky medyanın demokrasiyle bağlantısı hakkında detaylı araştırma yapmıştır. Araştırması kapsamında şu söylemde bulunur:
“Demokratik görünen ya da kamuoyunun çıkarlarını koruyormuş gibi görünen medya aslında toplumların algılarını kontrol altında tutmak için ya da onları yönlendirmek için kullanılan demokratik bir araç haline dönüşmüştür.”
Oy kullanan bir vatandaşın ülke siyaseti hakkında tarafsız ve doğru bilgi alması gerektiği şüphesizdir çünkü yalnızca böylelikle o ülkede istenilen demokrasi elde edilir. Ancak siyasilerin haber kaynakları üzerinde bir hakimiyeti vardır.
Edward S. Herman ve Noam Chomsky’nin “Rızanın İmalatı Kitle Medyasının Ekonomi Politiği” adlı çalışmalarından alınan bir örnekten yola çıkarak tasvir edilmesi gerekirse; kitlelere haber ileten kuruluşların, birtakım ticari kaygılarından ötürü güvenilir ve objektif görünmeye ihtiyaçları vardır. Bu sebeple de uzman görüşlerine ve resmi haber kaynaklarına ihtiyaç duyarlar.
Hükümet ve iş çevreleri ise resmi haber kaynaklarıdır ve bu güçlerini korumak için gazetecilerin işlerini kolaylaştırırlar. Basın toplantıları düzenlerler, fotoğraf çekimine izin verirler ve basın bildirileri hazırlarlar… Bu durumda, medya kuruluşları için haber masrafı azalır. Dolayısıyla da medya, haber kaynaklarını incitmemek için bazı konularda eleştiriden kaçınır, haber kaynakları da bu güçlerini medyayı denetlemekle kullanır. Günün sonunda kitle medyası kâr ile kapatırken haber kaynakları ise kamuoyu tarafından hoş karşılanmayacak haberleri çoktan ortadan kaldırmış olur.
Gerçek anlamda demokrasiden yoksun kapitalist demokrasilerde güç, sermaye ve iktidar ilişkileri toplumsal ve siyasi yaşamın biçimlenmesinde etkilidir. Medya ise bu noktada iktidar, güç ve sermaye sahiplerine hizmet eden bir araçtır. Chomsky, medyanın “karar verici, fikir dönüştürücü ve değer yaratıcı olduğunu” belirtir. Medya, toplumsal denetimin sağlanması, egemen değerlerin ve iktidarın yeniden üretilmesini sağlar.
Medyanın fikir dönüştürücülüğü hususunda en önemli örnek Vietnam Savaşı’dır. Bu savaş sırasında ABD basını, savaşla ilgili konulara fazlaca yer vermiştir.
1975 yılında ABD savaşın askeri aşamasını bitirdikten sonra, tamamen yıktığı ülkeye 18 yıllık bir boykot uyguladı. Vietnam’da 3 milyon ölü ve 300.000 kayıp insan, 4 milyon yaralı vardı. ABD’nin kayıpları ise toplam nüfusunun %1’inin onda birinin altındaydı. Savaş döneminde New York Times’ın dış politika yorumcusu Leslie Gelb “ Amerikalıları öldürmüş oldukları için” Vietnam’ı “yasadışı” olarak tanımlıyordu. Ancak daha sonra ABD’de yaşanan savaş masrafları kaynaklı ekonomik sorunların etkisiyle kitle medyasının savaşa yönelik desteği azalmıştır.
ABD basını 11 Eylül 2001’de New York ve Washington DC’de gerçekleşen saldırılar sonrası Bush yönetimi tarafından Afganistan ve Irak’a yönelik başlatılan anti-terör savaşlarını ise insan hakları ve özgürlük mücadelesi olarak lanse ederek ABD’nin bu ülkelere “demokrasi” götürdüğü fikrini tüm dünyaya teşhir etmeye çalışmıştır.
Görüldüğü gibi medya kapsamı içinde karşımıza çıkan birçok içeriğin arkasında art niyetli amaçlar olabilir. Bu yazıda; böylesine bir gücü elinde bulundurabilen bir aracın, nasıl geniş kitleleri manipüle edip eğlence programı adı altında önümüze atılan yemlerle bizi oyalayabildiği birkaç örnek vasıtasıyla gösterilmek istenmiştir. Geldiğimiz noktada, medyadan tamamen uzak durun demek mantıksızca bir önerme olur fakat en azından sorgulayan bilinçli bir medya tüketicisi olmak, üzerimizde uygulanmaya çalışan manipülatif yöntemlere karşı bir engel oluşturmuş olacaktır.
Sıdıka Zeynep Yiğit’in “Gelişen Medya Doğrultusunda Algı Yönetimi” adlı makalesini inceleyerek, bu konu hakkında daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz.
Bu yazı en son şu tarihte düzenlendi 16 Mart 2022 18:58
Okuyucular ne diyor?