Kültür

Kötülüğün Sıradanlığı ve Kötülüğün Sıradanlığının Sıradanlığı

Kapak Görseli: The Banality of the Banality of Evil(Kötülüğün Sıradanlığının Sıradanlığı), Banksy

 

Kötülüğün Sıradanlığı (The Banality of Evil)Hannah Arendt tarafından, savaş suçlusu olarak yargılanan Adolf Eichmann‘ın mahkemedeki savunması üzerine yazılmış kitaptır.

Adolf Eichmann Kimdir?

Eichmann(19 Mart 1906, Solingen Almanya) II. Dünya Savaşı öncesinde Avusturya’da seyyar satıcı olarak sıradan bir hayat süren vatandaşlardan olan Adolf Eichmann, 1932’yılında Nasyonel Sosyalist subayların arasına katılmış ve ordu içinde hızla yükselmiştir. Soykırım döneminde, Yahudi tutsakların toplama kamplarına nakledilmesinden sorumlu üst düzey bir memur olarak görev yapmıştır. Savaş sonrasında 1961 yılında yargılandığı Kudüs‘te yaptığı savunma, modern fikir tarihinde büyük bir tartışma başlatmış ve vicdan, görev ve bürokrasi gibi kavramların sorgulanmasında etkili olmuştur. Ayrıca kendisi İsrail yargısınca ölüm cezasına çarptırılan ilk insandır.

Eichmann

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Eichmann’ın Savunması

Adolf Eichmann 1946 yılında hapisten kaçtıktan sonra, 1961 yılında iki yıldır yaşadığı Arjantin’de İsrail ajanları tarafından yakalanmış ve yargılanmak üzere Kudüs’e götürülmüştur. İşte Eichmann’ın mahkeme boyunca yaptığı savunma, Hannah Arendt‘in beş makalelik kitabı Kötülüğün Sıradanlığı‘nın temelini oluşturur. Kendisi yargı süreci boyunca ona yöneltilen anti-semitizm suçlamalarını sert bir şekilde reddetmiş, Haifa’ya gerçekleştirdiği bir ziyareti örnek vererek Yahudilere Araplar’dan daha ilgili olduğunu hatta Theodor Herzl’‘in Yahudi Devleti kitabını okumuş olmasına karşın Adolf Hitler‘in Kavgam kitabını asla tam olarak okumadığını söylemiştir.

Mahkemede kendisini ”itaatkar bir bürokrat” olarak tanımlamış ve kendi deyimiyle ”asla yalan söyleyemeyecek tipte bir insan” olduğunu ifade etmiştir. Eichmann milyonlarca insanın öldürüldüğü toplama kampları gerçeğinden haberdar olmasına, o insanların bilinçli şekilde buralara gönderilmesinden sorumlu isim olmasına karşın mahkeme boyunca ”yalnızca taşımadan” sorumlu olduğunu, cinayetlerle ilgilisi olmadığını, yasa dışı hiçbir şey yapmadığını ve yalnızca görevleri yerine getiren bir memur olduğunu söylemiştir. İfadesinde tasfiye hakkında bir şey bilmediğini iddia etmediğini, ama bu olayın ”onun işi olmadığını” dile getirmiştir.

Eichmann Kudüs’te

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hannah Arendt ve Kötülüğün Sıradanlığı

Bir ”devlet memuru” olan Eichmann kullandığı resmi dilden dolayı en başından itibaren mahkemeden özür dilemiş ve kullanmayı bildiği tek dilin bu üslup olduğunu dile getirip, mahkemesi sonlanana kadar aynı, duygusuz, ve katı cümlelerle kendini savunmuştur. Arendt onu şöyle tanımlar :

“Bürokratik, sığ ve basmakalıp bir cümle kurmaktan öteye geçemeyen aciz bir insan”

Bu davanın Arendt‘in bu denli ilgisini çekmesinin ve onu ”yüz yılın davası” olarak tanımlamasının sebebi Eichmann‘ın en kötücül savaş suçlu olması değil, onun kendi fikirleri olmadan, düşünmeden, yalnızca itaat ederek bunca kötülüğü yaptığı gerçeğinin ağırlığıdır. Kendisi herhangi bir duygu göstermeden, yalnızca denileni yaptığını iddia etmiş ve bunun onu ”masum” bir insan yapacağını savunmuştur. Hiçbir şekilde kendisine verilen emri sorgulamamış ve otoritenin meşrulaştırdıklarının gerçekte neler olduğunu, yargılandığı dönemde bile kavrayamamıştır. Kitapta Arendt bu şaşırtıcı durumdan şöyle bahseder:

Eichmann davasında herkes karşısında Yahudiler’den nefret eden, sapık ve sadist, hasta ruhlu, kötü mü kötü bir cani görmeyi bekliyordu; oysa, “Eichmann’ın Yahudiler’den hastalık derecesinde nefret eden fanatik bir antisemit olduğu veya birilerinin onun beynini yıkadığı falan yoktu.”(…) Aksine, Adolf Eichmann son derece sıradan, hatta fazlasıyla sıkıcı bir bürokrattan başka bir şey değildi. Karşımızda bir canavar değil, ”örnek bir vatandaş” vardı.

Asıl sorun tam da Eichmann gibi onlarca insanın olmasından, onlarcasının ne sapık ne de sadist olmasından; ne yazık ki hepsinin eskiden de, şimdi de dehşet verici bir biçimde normal olmasından kaynaklanıyordu.

Bu konu hakkında göz atabilirsiniz : Toplumsal Algı ve Suskunluk Sarmalı 

Hannah Arendt

 

 

 

 

 

 

 

 

Görev ve Ahlak

Buradan çıkartılacak bir soru olarak, bir kavram olarak ”görev” ahlakın önüne geçebilir mi? Kendisinin iddia ettiği gibi Eichmann yalnızca görevini yerine getiren masum bir memurdur diyebilir miyiz?

Bu soruları cevaplamak için ahlak felsefesinin şüphesiz en büyük isimlerinden Immanuel Kant‘a danışabiliriz. Kant Etiği‘ne göre insandaki iyi ve kötü algısı ”insana duyulan saygı” ile şekillenmelidir. Onun ahlak anlayışı yalnızca sorunlara çözüm bulmak üzerine değil aynı zamanda da yanlış çözümlerden kaçınmak üzerine kuruludur. Ona göre bir şeyin etik olmasının öncelikli şartı, iyi niyetle yapılmış olmasıdır.  Filozof ödev ahlakı kavramını ortaya koyar ve bu konuda yaptığı ilk ayrım ”ödev” ve ”eğilim” arasındadır. Kant’a göre ödevin ne olduğu her zaman açıktır ve ona şu soruyla ulaşırız ”Bütün insanlar böyle yapsa evren nasıl olur?”  Bu basit şekilde evrensel ahlak yasasıdır .

İkilemde kaldığımızda bile içinde bulunduğumuz durumu sorgulayarak doğru sonuca ulaşma ve doğru olanı yapma şansımız vardır. Eichmann‘ın savunmasının en vahim tarafı, bir bireyin düşünmekten yoksun şekilde itaat etmiş, aklını ve vicdanını tamamı ile yok saymış ve milyonlarca insanın ölümüne düşünmeden göz yummuş olmasıdır.

Burada şu soruyu dile getirebiliriz, yalnızca itaat ettiğini söyleyen Eichmann’ın , buna itaat etme hakkı var mıydı?

Kötülüğün Sıradanlığının Sıradanlığı

Kapak görseli olarak seçilmiş resim, ünlü sanatçı Banksy tarafından New York’ta yapılmıştır. İkinci el dükkanından aldığı bir doğa tablosunun üzerine Nazi subayını çizerek, tabloyu aldığı dükkana geri götürmüş ve binlerce dolara satılan tablonun geliri bağışlanmıştır.

Resimdeki asker Eichmann’mıdır? Resimin Eichmann ve Hannah Arendt ile bağlantısı direkt olarak isminden anlaşılmaktadır. Bu da akıllara resmedilen subayın Eichmann olup olmadığını sorusunu getirir. Üniforma renginden(Obersturmbannführer üniforması), çizilenin o olabileceği tahmin edilmektedir.

Tabloda asıl dikkat çeken ise, ”kendi fikirleri ve düşünme yetisi” olmayan subayın, suda bir yansıması bile olmaması, onunsa zaten kendi yansımasından çok başka bir yere, çerçevenin dışındakileri görmeyecek şekilde bakıyor olmasıdır.


Yararlanılan Kaynaklar

  1. https://www.britannica.com/biography/Adolf-Eichmann
  2. https://spectrajournal.org/articles/10.21061/spectra.v3i2.319/
  3. http://bianet.org/biamag/insan-haklari/110125-kudus-teki-eichmann-ve-kotulugun-siradanligi-ustune-bir-calisma

Bu yazı en son şu tarihte düzenlendi 28 Temmuz 2021 20:43

Rabia Gül Yazar

Edebiyat & Sinemasever - TAÜ Kültür ve İletişim Bilimleri // Mezun '21

Okuyucular ne diyor?

  • Kesinlikle günümüz paradigmasına farklı bir bakış açısı getirmek için okunması gereken bir makale. Tebrik ve teşekkür ederim. Emeğine sağlık.