Yaklaşık bir buçuk asır boyunca İran’da hakimiyet kuran, Orta Asya’dan İran topraklarına göç etmiş Azerbaycan Türklerinin Kaçanlı boyundan ve Kovanlı kolundan olan Kaçar Hanedanı dönemi, 1795’te Muhammed Ağa Han ile başladı. Kaçar Hanedanı mensupları özellikle Şah İsmail döneminde devlet yönetiminde yer almakla beraber İran’ın siyaset sahnesinde önemli rol aldı.
Hindistan’a sefer düzenleyip yüklü miktarda servet ile dönen ve halktan 3 yıl süreyle vergi alınmayacağını belirten Nadir Şah’ın sonrasında savaşlardan dolayı ekonominin zayıflamasıyla halktan zorla vergi toplanması emrini verdi. Bu emirle baş gösteren isyanları kötü muamele, baskı ve şiddetle çözmeye çalışan Nadir Şah emrindeki komutanlar tarafından öldürülünce Zend Hanedanı 1747 yılında karmaşa ve yönetim boşluğundan yararlanarak orta İran´ın yönetimini ele geçirmişlerdir. Zend Henadanı’nın başı olan Kerim Han, Safeviler dönemindeki canlı ticareti tekrardan var etme hedefiyle İngilizler’e Buşehr limanında ticaret yapmaları için bir merkez kurmalarına izin vermiştir ki bu imtiyaz İngiltere’nin Hindistan ile bağlantısını güçlendirmiş hem de İran üzerindeki etkisini arttırdı.
Kerim Han’ın da 1779’da ölmesiyle iktidar kavgası ve iç karışıklıklar beraberinde geldi, Kaçar Hanedanından olan Ağa Muhammed Han bu fırsatı değerlendirdi ve İran’daki Kaçarları bir araya getirerek yönetimi ele geçirdi.
Avrupa devletlerinin askeri ve teknik alanda ilerlediği 19. asırda İran, o zamanlar için büyük devletler arasında gösterilse de Osmanlı’daki gibi iç karışıklıklar ve toplumsal sorunlarla uğraştı, Hanedanlık da Safeviler gibi merkezi yönetimin zayıf, yerel yönetimlerin baskın olduğu bir yönetim şekli belirlediğinden toplumsal olaylara çözüm getiremedi ve halkta birlik ve beraberliği sağlamakta başarısız oldular. Diğer yandan sanayinin geliştiği, petrolün önem arz ettiği bu periyodda İngiltere, Fransa ve Rusya başta olmak üzere İran’ın petrol rezervleriyle ilgilenmeye başladı ve ülke içindeki ayaklanmalarda kışkırtıcı roller aldılar.
Süregelen dış müdahaleler ve zayıflayan yönetim sonucu parlamenter monarşi kabul edildi ve ülkenin ilk parlamentosu oluşturulmuştur ve yeni bir anayasa hazırlandı. Dini temelinden asla vazgeçmeyen İran, 1906 Anayasasının 35. Maddesinde belirtilen yasayla, Şiilik resmî din ilan etti ve 5 alimden oluşan bir konseyin-ulema da deniliyor- meclise danışmanlık etmesini karara bağladı.
Egemenlik halk tarafından şaha verilmiş ilahî bir emanettir.
1907 yılında ise Rusya ve İngiltere Büyük Oyun kapsamında İran’ı kendi aralarında bölüştüler ve ayrıca kaynaklara göre Rusya, Kuzey İran’daki Türk-İran sınırında yaşayan Kürt aşiretlerini bölgedeki Türk kuvvetlerine ve Türkiye yanlısı aşiretlere karşı kışkırttı. İran, Birinci Dünya Savaşında bağımsızlığını ilan etse de sınırında ve topraklarında Türk-Rus çarpışmalarına engel olamadı. Sonrasında ise İngiltere İran’ın güneyini yani petrol bölgelerini ve Irak’ı işgal etti. Bunun sonucu olarak, Irak’tan İran’a ciddi göçler yaşandı; özellikle 83 üst düzey ulemanın İran’a yerleşmesi İran’ın ilerideki siyasi hayatını önemli ölçüde etkiledi.
İran’daki problemler git gide daha ağırlaşırken Rıza Han Kazak Birliğinin askeri desteği ile 1921 Şubat darbesini düzenlemiştir ve babası Muhammed Ali Şah sürgün edildikten sonra 11 yaşında tahta geçen ve yönetimde başarısız olan 23 yaşındaki Ahmet Şah’ı tahttan indirdi, zira Ahmet Şah deneyimsizliği yüzünden İngiltere ve Rusya’nın yayılmacılığını önleyemedi..
Ahmet Şah’ın tahttan indirildikten sonraki durumu kaynaklarda farklı anlatılmaktadır. Kimi kaynaklarda- örneğin Behrooz Moazami’nin İran’da Devlet, “Din ve Devrim” kitabında- Ahmet Şah’ın, Rıza Han’ı başbakan ilan ettikten sonra sağlık sorunları sebebiyle İran’ı terk ettiği yazılırken kimi kaynaklarda Ahmet Şah’ın ailesiyle birlikte sürgüne gönderildiği belirtilmektedir.
Sonuç itibariyle yönetimi ele geçiren Rıza Han’ı iki dönemde incelemek gerekir: Kısa süren cumhuriyetçi dönemi ve yeni kral Şah ilan edildikten sonra ulemanın tepkisini aldığı dönem.
1924’te başbakan ilan edilmesiyle cumhuriyet rejimini savunduğunu açıkladı ve meclisi bunun için ikna etme çabalarına girişse de Kaçar Hanedanı mensupları, ulema ve halkın büyük bir kesmi cumhuriyet rejimine karşı çıktı.
1925 yılında kurucu meclis tarafından kraliyetin Rıza Han’a verilmesinden sonra Rıza Han kendini hem başbakan hem de komutan ilan etti ve böyle İran tarihindeki son Türk hanedanının hakimiyetini ortadan kaldırdı. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu dönemde Atatürk’ten oldukça etkilenen Rıza Han Atatürk ile yakın ilişkiler halindeydi, hatta darbe yaptıktan sonra Rıza Han’ın şahlık ilan edeceğini fark eden Atatürk, ona elçi vasıtasıyla bir öneride bulundu:
Şahlık değil, cumhuriyet kur.
Ancak Rıza Han cevabında ‘’İran şahlığa alışıktır başka bir rejimle yönetilemez.’’ demiştir.
Atatürk’ün inkılaplarından etkilenen Rıza Han öncelikle bir ordu kurdu, hukuk sisteminde batılılaşmaya doğru gidilmesini destekler ve özellikle demir yolları yapımına çok önem verdi ki, 1934 yılında Atatürk ve Rıza Şah bir demiryolu projesi yapılmasında karar kılar. Ancak İran’daki iç karışıklıklara, kutuplaşmalara ve dış müdahalelere çözüm bulamayan Rıza Şah, 1927’de baskıcı, otoriter bir rejim benimseyerek komünist ve sosyalist oluşumları yasakladı, bazı siyasi partileri kapattırdı, ulema ile de ‘zorunlu askerlik’ yasası ile karşı karşıya geldi. Öyle ki Rıza Şah, cemaatlerdeki din öğrencilerini üniversite veya akademi öğrencisi olarak saymayarak onları da zorunlu askerliğe tabi tuttu. 1928’deki kıyafet reformu ile ulemanın tepkisini daha da üzerine çekti, fakat din adamlarına karşı geri adım atmayan Rıza Şah birçoğunu hapse attırdı veya sürgüne gönderdi.
Modern bir ülke kurma amacıyla reformlar yaptığını ileri süren Rıza Şah Almanlarla iyi ilişkiler kurdu ve Birinci Dünya Savaşı nedeniyle İngilizlere olan güvensizliğinden Anglo-Pers petrol imtiyazlarını tek taraflı olarak feshetti. Ancak Şah İngilizlerin tehdidiyle tekrardan antlaşma yapmak zorunda kaldı.
Sonrasında yaşanan harpler de İran’a büyük hasalar verdi. Yakın ilişkilerde olduğu Nazilerin iktidarlığındaki Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla İngilizler ve Ruslar İran’ın petrol rezervlerini hem İran’da kontrol sağlamak için hem de İran’ın Nazilere yakınlık gösterdiği işgal ettiler ve Rıza Şah’ı tahttan indirdiler.
Rıza Han önce Hint Okyanusundaki Moritus adasına götürüldü ancak kendisi tropikal iklimde rahatsızlanınca Johannesburg’a sürgüne gönderildi. 1944’te vefat eden Rıza Han ölümünden sonra Mısır’da mumyalandı ve Kahire Al Rifa’i Camii’nde saklandı. Yıllar sonra mumyası ülkeye geri geldi ve törenle Ray kentindeki mozolesine gömüldü ancak 1979 İran Devriminden sonra Sadık Halhali tarafından, Humeyni’nin onayıyla yıkıldı.
Rıza Şah’ın tahttan indirilmesi ile tahta 1942 yılında oğlu Muhammed Rıza Şah Pehlevi geldi. Belirtmek gerekir ki Muhammed Rıza Şah’ın tahta geçmesi kolay olmadı. Şah, Rusya ve İngiltere’nin geri çekilmesi şartıyla antlaşma imzalayarak Almanya’ya savaş açtı.
İran’ın son monarşik lideri Muhammed Şah batı yanlısı bir politika izledi ve batıyla ilişkilerini hep olumlu yönde tuttu. İngiliz, Rus ve ABD yanlıların çoğunlukta olduğu bir meclis açsa da babasının aksine çok partili siyasete izin verdi ve yine babasının aksine ulemanın ülke içindeki siyasi gücünü engellemekte yetersiz kaldı. Dolayısıyla 1943’te muhafazakâr ağırlıklı bir meclis ortaya çıktı ve bu dönemde ülkenin petrol rezervlerinin millileştirilmesi gerektiğini savunan Musaddık siyaset sahnesinde boy göstererek halk ve meclis tarafından desteklenmeye başladı.
Öte yandan dönemin Başbakanı Kayam’ın ekonomi politikasına karşı gösteriler başladı ve bu gösteriler meclis binasına ve başbakanın evine saldırmaya kadar vardı. Ancak Şah gerekli önlemleri almak yerine, halka ateş açılmayacağını söyledi ki Şah 1949 yılında Tahran Üniversitesi sırasında suikasta uğradı ve yaralandı.
Akabinde olağanüstü hal ilan eden Şah, komünist Tudeh Partisi’ni suikast düzenlediği şüphesiyle kapattı. Yaşanan gerginlikler sonucu terör eylemleri yoğunlaştı ve Başbakan Ali Rezmara öldürüldü. Tüm bunlar üzerinde Şah batının da desteğini kaybetmemek için millileşmeyi savunan Ulusal Cephe’nin başkanı Musaddık’ı hapse attı ancak kitlesel gösteriler ve meclisin de desteğiyle Musaddık’ın başbakan olmasına izin verildi.
İngiltere karşıtı siyaset izleyen Musaddık’ın Anglo-İran Petrol Şirketi’nin millileştirilmesi yönündeki yasa tasarısı parlamentodan geçse de millileştirme hareketinin sonucu olarak uluslararası güçlü şirketler durumu boykot edince satış yapılamadı ve petrol gelir kaynağının büyük bir kısmını oluşturduğundan iktisadi ve siyasi sorunlar ortaya çıktı. Bunun üzerinde Şah, Musaddık’ı görevden alarak yerine General Zahidi’yi getirince Musaddık yanlısı gösteriler ve isyanlar büyüdü ve Şah önce Bağdat’a akabinde Roma’ya kaçmak zorunda kaldı.
ABD ve İngiltere bu olaylara sessiz kalmadı. 1953 yılında CIA ve MI6‘in desteğiyle barış zamanında yabancı bir hükümeti devirmek için gizli bir eylem niteliğinde olan Ajax operasyonu düzenlendi ve Musaddık hükümeti devrildi.
Hükümetin düşürülmesi ile ülkesine dönen Şah sıkı yönetim ilan edip Musaddık ile beraber önde gelen muhalifleri tutuklattı ve General Zahedi’yi başa getirerek petrol gelirlerini aralarında BP’nin de olduğu sekiz Batılı şirket arasında paylaştırdı. 1957’de ise güvenlik ve istihbarat örgütü SAVAK kuruldu.
İran’daki karışıklıklar üniversitelerde uzun ve şiddetli bir şekilde devam etti. Özellikle Tahran Üniversitesi’ndeki İslam yanlısı gösterilerde Mehdi Bezirgan, 1979 devriminden sonraki ilk başbakan, ve Ali Şeriadi dikkat çekiyordu.
İktisadi problemler ve toplumdaki kutuplaşmaların sonucu süregelen gösterilerin sonucu Muhammed Rıza Şah, ‘’Beyaz Devrim’’ adını verdiği sosyoekonomik bir reform programı açıkladı. Bu reformda orman arazileri kamulaştırıldı, toprak sahiplerinin sanayi kuruluşlarına ortak olması karşılığında araziler bölünerek çiftçilere, köylülere dağıtıldı ve kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
Döneminde yazdıklarıyla ve söyleşileriyle popüler olan Humeyni özellikle kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesini eleştirip ‘’Ne anayasaya ne de İslam’a uygundur.’’ söyleminde bulundu. Humeyni’nin Şah karşıtı konuşmaları ve yazıları başta diğer ulemalar olmak üzere geniş kitlelerce benimsenince ülke çapındaki ‘’On beş Hurdad’’ isimli ayaklanma hükümet tarafından sertçe bastırıldı ve yüzlerce insan öldürüldü. Tutuklandıktan sonra sürgün edilen Humeyni ise önce Türkiye’ye ardından Irak’a gönderildi.
Çoğunlukçu demokrasi modelinden olan iki partili sisteme geçen İran’da Şah, Yeni İran Partisini kurdurttu ve yabancı şirketlere yeni imtiyazlar tanınmasını isteyen Hassan Mansur’u başbakan ilan etti ancak kısa süre sonra Mansour muhalif öğrenciler tarafından meclise doğru giderken tabancayla vurulup öldürüldü.
1963-1972 yılları arasında Şah’ın beş yıllık kalkınma planı uygulandı, beklenildiği kadar olmasa da tarım ve sanayi de gelişmeler sağlandı. 1973 yılında yani Beyaz Devrim’in 10. Yılında ise Şah, Batılı petrol konsorsiyumunu millileştirdiğini duyurdu. Petrol fiyatlarının artışıyla milli gelir yükselirken ABD’nin de desteğiyle modern bir ordu kuruldu ve söz konusu ciddi askeri harcamalar muhalefetin odağı oldu. Zira mili gelir artmasına karşın başarısız Beyaz Devrim’den dolayı gelir eşitsizliğine yol açtı. Tekrardan ülke çapında gösteriler yapılırken Humeyni’nin Şah’ı eleştirdiği, hükümet karşıtı kasetleri İran’da dağıtılır ve izletiliyordu. Kasetlerle beraber artan isyanlarda şiddet uygulandı ve yüzlerce kişi tutuklandı.
1975’te Şah, Rastakhiz Partisi’ni kurarak tek partili siyasi hayata geçildiğini belirtti. Tüm üyeleri bu partiden olan meclis, hicri takvimi kaldırınca ulemanın isyanı daha da şiddetlendi. Humeyni’nin kasetlerle ulaştırdığı mesajlarında 5 Haziran günü Feyziyye Medresesi’nde toplanmaya çağırınca polis tarafından medrese işgal edildi ve 500 kişi tutuklandı. Bunun üzerine Humeyni’ni taraftarları arttı ve 1977 yılında toplumda büyük bir kesim-liberal, komünist, İslam yanlısı zıt gruplar dahi Şah’ın gitmesi konusunda hemfikirlerdi-muhalif kesimde yer alıp hükümet karşıtı büyük isyanlar gerçekleşmesi sonucu gösterilerde yüzlerce öğrenci de öldürüldü.
6 Ekim 1978’de Humeyni, İran hükümetinin isteğiyle Irak’tan Fransa’ya gönderildi. Böylece yeni grevler yapıldı ve Fransız malları boykot edildi. Grevlere ve gösteriler hız kesmeden devam ederken 12 Ocak 1979’da İslam Devrim Konseyi imzalı bildirisinde bir devrim hükümeti kurulacağını açıkladı. Humeyni’nin geri dönüşüne engel olmak isteyen hükümet havaalanını kapattı ancak protestolarla havaalanı tekrardan açıldı. 16 Ocak’ta Şah İran’ı terk etmek zorunda kaldı. Humeyni ise Tahran Havaalanı’nda bir konuşma yaparak halka teşekkür etti ve geçici hükümet kuracağını belirtti.
Mısır’a yerleşen Şah Muhammed Rıza ise sonrasında ABD’ye geçse de Mısır’a tekrar döndü ve 27 Temmuz 1980 yılında Mısır’da vefat etti.
Sonuç olarak 30 Mart 1979’da referandum yapıldı, kaynaklara göre %99,31 oranla İslam Cumhuriyeti’nin halkın iradesiyle seçildiği ilan edildi ve Humeyni’nin kasetlerle halka ulaştırdığı mesajlarla resmen ilk elektronik darbe gerçekleştirilmiş olup İran İslam Cumhuriyeti kuruldu.
Fars ve Şia kültürünün sentezi olan hükümetini kurana kadar herkesi kucaklayan bir görünüm sergileyen Humayni seçimlerden sonra kendisine muhalif olanları dışlayıp, tutuklanmasına, hapse girmelerine veya sürgün edilmelerine sebep oldu.
Dahası ise 26 Şubat 1979’da Aile Koruma Kanunu yürürlükten kaldırıldı, kadınların yargıç olamayacaklarını ve hicap giymelerinin zorunlu olduğunu belirtildi, çok eşliliğe izin verildi ve yasal evlilik yaşını kadınlarda 13’e düşürüldü.
Görüldüğü üzere İran halkının dini duyguları sömürülmekle kalmamış, Pehlevi Hanedanı’nın istikrarsız siyaset hayatı; ABD, İngiltere ve Rusya gibi ülkelerin petrol için İran’ın iç işlerine doğrudan karışması yüzyıllardır bitmeyen ve hala da bitmek bilmeyen bir döngü halini almıştır.
Metin, B., (2007), Birinci Dünya Savaşı’nda İran Coğrafyasında Etnik, Dini ve Siyasi Nüfuz Mücadaleleri
Paşaoğlu, M., (2015), Modern İran Tarihi’nde Protesto Kültürü
Cülük, A., (2018), İran İslam Devrimi ve Ulemanın Zaferi, Güvenlik Çalışmaları Dergisi, 20, 1
Moazami, B., İran, Devlet, Din ve Devrim 1796’tan Bugüne, İstanbul: İletişim Yayınları, 2018
Bu yazı ilginizi çektiyse, Ebru Duman’ın “Göbeklitepe: İlk İnanç Merkezi” adlı yazısına da buraya tıklayarak erişebilirsiniz.