Frankfurt Okulu’nun iyimser temsilcisi olarak bildiğimiz Jürgen Habermas, 1981 tarihinde yayımlanan çalışması “İletişimsel Eylem Kuramı (Theorie des kommunikativen Handelns)” ile yaşantı ve sistem dünyası olarak adlandırdığı iki toplumsal alan kavramını bir kez daha ele alıp düzenlemiştir. Habermas’a göre insan özgürlüğü, insanların yetenekleri ve gündelik yaşamda bulundukları eylemler ile yeniden üretilir, bunu göz ardı eden bir sosyal teori ise her zaman eksik kalır.
İletişimsel eylem “anlaşmaya yönelmiş” eylem tipidir bu sebeple başarıya yönelmiş amaçsal rasyonel eylemden (Zweck-rational) ayrılır. İletişimsel eylemde, amaçsal rasyonel eylemlerden farklı olarak “ben merkezcilik” yerine “ortak durum tanımı” temelinin oluştuğunu görebiliriz.
Burada “yaşantı dünyası” olarak tanımlanan sosyo-kültürel toplumsal yaşam alanı ve karşısında “sistem” adı verilen araçsal ve sistematik eylemlerden oluşan (ekonomik ve siyasal sistemden oluşan) toplumsal alan bulunur. Bu kavramlar altında toplumu hem sosyo-kültürel yaşantı dünyası hem de sosyal sistemin özelliklerini içinde barındıran bir bütün olarak düşünebiliriz.
“Yaşantı dünyası (lifeworld) toplumun sıradan üyelerinin gündelik yaşamda etkileşime girmek ve nihayetinde ortak bir anlayışa ulaşmak amacıyla kullandıkları bilgi, beceri ve yetenekler stoku olarak tanımlanabilir.” Toplumun üyeleri gündelik yaşamda kişilikleriyle birlikte toplumsal hayatın kurumsal, yapısal ve kültürel yanlarını anlamaya dair iletişimsel eylemler aracılığıyla yaşantı dünyasını yeniden üretirler.
Habermas’a göre modern toplumlara geçişle birlikte sistem ve yaşantı dünyası üzerinde değişikliğe sebebiyet veren “iletişimsel rasyonalite”de artış görülmektedir. Bu değişikliklerle birlikte sistemin devlet ve ekonomik yapılarında gelişme ve özerkleşme görülür. Habermas, modern toplumlarda normlardan bağımsız yapıların oluştuğunu ve özellikle güç ve para temelinde işleyen siyasal ve ekonomik sistemlerin yaşantı dünyası üzerinde baskısının artması ve zaman içerisinde sistem dünyasının yaşantı dünyasını ele geçirdiğini belirtmiştir.
Yaşantı dünyasının kolonileşmesiyle iletişim ve iletişimsel eylemler sınırlandırılır, devlet ve ekonomi gibi sistemler araçsal eylem temelinde işlemek zorunda kalır buna bağlı olarak birlikte dilsel iletişim ve uzlaşının tahribiyle yalnızca rasyonalitenin hakim olduğu zor bir sürece işaret edilir. Habermas’a göre bu noktada, yaşantı dünyasının kolonileşmesi, sistemin amaca ulaşmak için bir araç olmaktan çıkarak kendi içinde bir amaca dönüşmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Problemin temel kaynağı, toplumsal yaşam içerisinde iletişimsel akıl (communicative reason) ile araçsal aklın (instrumental reason) bir arada bulunması gerektiğini göz ardı etmektir. Toplumsal yaşam için yalnızca doğa bilimlerinin temellerini kabul etmek ve onu hakim kılmak yanlıştır. İnsanların yaşayabilmeleri için hem bilim ve teknoloji ile doğal çevrelerini kontrol etmeye hem de iletişim kurmaya ihtiyaçları vardır. Bu problem, rasyonel iletişimin sistem üzerinde etkili olacak düzeyde güçlendirilmesi ile ancak çözüme ulaşabilir. Burada kolonileşme karşıtı “yeni politikalar” görmemiz mümkündür. Barışçı, çevreci, kadınsal, eşcinsel ve benzeri çok sayıda toplumsal hareketin ortaya çıkışı modernite projesinde demokrasi ve özgürlüğü canlı tutar.
Kaynakça:
- AÖF Sosyolojide Yakın Dönem Gelişmeler, Prof. Drç Serap Suğur, Tamamlanmamış Bir Proje Olarak Modernite: Jürgen Habermas (2. Ünite)
- Prof. Dr. Füsun Alver, İletişim Kuramları 1. Su Efsane Akpınar’a ait 2019-20 Bahar Yarıyılı ders notları. TAÜ Kültür ve İletişim Bilimleri, İstanbul.