Yakinen günlük hayattan da bildiğimiz iletişim sözcüğü dilimize Fransızca’dan ve Fransızca söylenişi ile geçen ‘’communication’’ (komünikasyon) sözcüğü Latincedeki ‘’communis’’ sözcüğünün karşılığıdır; Bu sözcüğün kökenindeki ‘’communis’’ kavramı birçok kişiye ya da nesneye ait olan ve ortaklaşa yapılan anlamlarını taşımaktadır.
İnsanların bilgileri paylaşmak, kendilerini ifade etmek için çıkardıkları sesler, bu seslere eşlik eden vücut hareketleri, mağara duvarlarına çizilenler zaman içerisinde daha da anlamlı ve sistemli ortak yapılar haline gelmeye başlamıştır. Böylece farklı coğrafyalarda farklı diller ortaya çıkmış ve dildeki sözcüklerin, duyguların, düşüncelerin belli işaretlerle; kâğıda, taşa, toprağa, tahtaya vb. dökülmesiyle de yazı doğmuştur. Tüm bunlar insanın anlamak ve anlaşılmak için gösterdiği çabanın bir ürünüdür ve iletişimin insan için ne kadar vazgeçilmez bir olgu olduğunun kanıtıdır.
İletişimsiz bir toplum düzensiz, disiplinsiz, başıboş insan toplulukları haline dönüşür. İletişimsiz bir toplumda sağırlar diyaloğu hüküm sürer. Birbirinden kopuk, konuşmayan, çevresinde olup bitenden habersiz, kendilerini toplumdan soyutlamış, kural ve düzen kavramlarını bilmeyen, bilgiyi ve gelişmeleri algılamayan, bu kavramlara sırtı dönük insanların oluşturduğu amaçsız kalabalıktan öteye geçemez.
İletişim, insan iletişimi ve davranış süreçleri, kişilerarası ilişkilerdeki iletişim kalıpları, farklı kültürlerdeki sosyal etkileşimler ile ilgilenen ayrıca ampirik araştırma (deney ve gözleme dayanan veriler) ve eleştirel analiz yöntemlerini kullanan sosyal bilimdir.
Buna ilaveten iletişim genel olarak, bireylerin veya grupların uygun medya aracılığıyla etkili bir şekilde halkı ikna etmelerini, bilgi edinmelerini, bilgi vermelerini veya duygularını etkili bir şekilde ifade etmelerini sağlayan fikir, bilgi, sinyal veya mesajların verilmesi, alınması ve değiş tokuşu olarak tanımlanır.
Tarihsel süreç içinde sürekli bir gelişme gösteren ve insanların birinci önceliği olan iletişim, insanların yaşamını biçimlendirmeye başlamış ve toplumların daha çağdaş olma yolundaki etkisini sürdürmeye devam etmektedir.
İletişim bilimi ile ilgili modern düşünce, 1910 ile 1940’lı yıllar arasında sadece iletişim değil, Amerikan toplum bilimlerinin gelişmesinde de büyük payı olan, Chicago Okulu’nun üç önemli temsilcisi Charles Cooley, Herbert Mead ve John Dewey tarafından üretilmiştir. (Lazar, 2001:15). (Kaynak: Adıgüzel, Y.(2020), İletişim Sosyolojisi.
Wilbur Schramm “ İnsan İletişiminin Bilimi ” (The Science of Human Communication) (1963) kitabında, iletişimin bir fizik veya ekonomi bilimi gibi tanımlanabilecek bir akademik disiplin olmadığını söyleyerek, daha ziyade ‘’birçok alanı bir kavşakta buluşturan bir disiplindir ve o hâliyle kalmıştır’’ demektedir (Lazar, 2001:11).
Schramm’ın yaklaşımı dönemine göre normaldir. Zira o dönemde iletişim kaynaktan çıkan mesajın doğrusal olarak alıcıya gönderildiği çizgisel bir biçimde olduğu düşünülmektedir. Amerikalı siyaset bilimci Harold Lasswell 1948 yılında yayınladığı bir makalesinde belki de iletişim araştırmalarında en çok bilinen ‘’tek yönlü iletişim süreci’’ sözünü söylemiştir. Lasswell’e göre iletişim eylemini tanımlamak için şu sorulara yanıt vermek gerekmektedir. Kim? (Kaynak) Neyi? (İleti) Hangi kanalla? (Kanal) Kime? (Alıcı) Hangi etkiyle? (Etki). Bu deyiş öteden beri Lasswell modeli olarak bilinmektedir. (Rigel, 2000:147).
Bu döneme kadar iletişim, bu konuyla ilgilenen siyaset bilimci, matematikçi, psikolog ve sosyologların kendi kuramlarını test ettikleri bir alan olmuştur.
Ancak sonraki on yıllarda, iletişim araştırmaları gelişmiş, diğer alanların eklentileri aşama aşama silinmiş, iletişim bilimi, doktora programları, araştırma gelenekleri, bilimsel dergileri ve bilimsel kurumlarıyla yerleşik bir disiplin hâlini almıştır (Lazar 2001:12).
Türkiye’de ilk iletişim okulu olan ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi içerisinde yer alan Gazetecilik Enstitüsü‘nün 1950 yılında eğitime başlamasına kadar olan zamanda, günümüzde olduğu gibi çeşitli disiplinlerin iletişimi konu alan çalışmalar yaptığı görülmektedir. Gazetecilik enstitüsü İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin eğitimli gazeteci yetiştirilmesi talebinin bir sonucu olarak üç yıllık gazetecilik eğitimi vermek üzere açılmıştır.
1964 yılında Ankara Gazeteciler Cemiyeti’nin öncü girişimiyle ve yabancı dil bilen gazetecilerin yetiştirilmesi talebinin sonucu olarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde kitle iletişim araçları üzerine dört yıllık eğitim verecek olan Basın Yayın Yüksek Okulu öğrenci alımına başlamıştır (Tokgöz, 2014: 118 ; Yüksel, 1988:228). Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda 1971 yılında tamamlanan ilk doktora tezi Ünsal Oskay tarafından hazırlanan “Gelişim Açısından Kültür Değişimi” isimli çalışmadır (Tokgöz, 2014: 122). İletişim alanındaki ilk doktora tezleri 1971-1979 yılları arasında ilk beşler diye anılan Oskay, Tokgöz, Aziz, Kocabaşoğlu ve Abisel tarafından tamamlanmıştır (Tokgöz, 2006: 3).
Radyo televizyon ve sinema gibi kitle iletişim araçları üzerine yapılmış araştırmalardan oluşan bu tezleri izleyen çalışmalarda; yeni iletişim teknolojisi, basın ve siyaset, televizyon yayın politikaları, radyo yoluyla propaganda, gazetecilik eğitimi, popüler kültür gibi konularda araştırmalar yapılmıştır.
Ülkemizde halihazırda birçok iletişim fakültesi bulunmaktadır ve bilimsel çalışmalar sürdürülmektedir.
İletişim bilimlerinin neden bir ‘’bilim’’ olduğunun kısaca özetleyecek olursak:
İletişim, insanlığın var olduğundan beri faydalandığı bir disiplindir ve zorunludur. Örnek olarak; askeri, siyasi, ticaret vb. akla gelebilecek hemen her şeyde iletişimin izlerini görebiliriz. Amorf bir yapıyken evrimleşen dünyada birçok disiplinle buluşmuştur ve onlara yardımcı olmuştur. Tabii ki yakın dönemde diğer disiplinlerden sıyrılıp bu ‘’özel’’ disiplin kendi başına sosyal bir ‘’bilim’’ dalı olduğu kabul görmeye başlamıştır. Bundan dolayıdır ki farklı bilimlerden faydalanmaya başlamış, kendi sistemini oturtmaya başlamıştır.
1900’lü yılların başlarında ABD’de kadınların halk arasında sigara içmesi ayıplanıyor, doğru bulunmuyordu. Ayrıca kadınların umuma açık yerlerde sigara içmesi bazı kanunlarca yasaklanmıştı. Kadınlar arasında sigara içme oranı oldukça düşüktü. (%5 civarında)
American Tobacco Company’nin sahibi George Washington Hill, sigara kullanımının kadınlar arasında da yaygınlaştırılması halinde, cirosunun büyük bir artış göstereceğini biliyordu. Bernays’le (Tam ismiyle Edward Louis, ‘’halka ilişkilerin babası’’ olarak anılan Amerikalı modern propagandanın kurucusudur.) bunu gerçekleştirmesi için bir anlaşma yaptı.
Edward Louis Bernays, Freud’un ve çeşitli psikologların da görüşünü aldıktan sonra, oldukça ilginç bir proje hazırladı. Bir grup feminist kadınla anlaşarak onları örgütledi. Bu kadınlar New York’ta her yıl yapılan Paskalya yürüyüşüne katılacak, geçit esnasında jartiyerlerinden çıkardıkları sigaraları yakacaklardı.
Projenin ana teması şuydu:
Kadınlar ABD’de erkekler tarafından baskıya uğruyor, özgürlükleri kısıtlanıyordu. Sigara, bu erkek egemen baskıya karşı başkaldırma anlamına geliyordu. Ayrıca ABD’nin özgürlüğünü sembolize eden Hürriyet abidesi de elinde bir meşale tutuyordu. Kadınların ellerinde yanan sigaralar da onların erkek egemen düzene karşı ‚Özgürlük meşaleleri‘ olacaktı. Ayrıca sigara, modern kadın olmanın simgesi ve cinsiyet normlarını değiştirmeye yönelik kullanılmıştır.
Bernays bir grup gazeteciyle anlaşmıştı. Geçit esnasında sigara içen kadınların fotoğraflarını çekecek, kampanyanın teması doğrultusunda haberleştireceklerdi.
Kampanya o denli başarılı oldu ki, 1923 yılında kadınların sadece %5’i sigara içerken, bu rakam 1929 yılında %12’ye ve sonraki birkaç yıl içinde %35’e çıktı.
18.yüzyılın sonunda, Fransız imparator Napolyon Bonapart, ordusuna gizli istihbaratın iletilmesi amacıyla hızlı ve güvenilir bir sistem sağlamak için bir iletişim ağı kurdu. “Semafor” denilen bir optik telgraf sistemi, Fransız mühendis Claude Chappe tarafından icat edildi ve bu sistem yalnızca seçili kule memurlarının sahip olduğu gizli bir kod kitabı ile çözülebilen şifreli optik iletişimlere izin veriyordu.
Sistem, birbirinden 16 kilometre uzaktaki yüksek tepeler üzerine inşa edilmiş bir kuleler ağına dayanıyordu. Her kulenin tepesinde, tıpkı bir kuklanın kolları gibi hareket eden ve teleskopla donatılmış bir subay tarafından kontrol edilen iki mekanik ahşap kol bulunurdu. Kolların konumuna göre kodlanan mesaj, hedefine ulaşana kadar kuleden kuleye kopyalandı.
Ve bu sayede Fransız hükümeti, bir mesajı bir atlı ulaktan çok daha hızlı bir şekilde uzun mesafelere iletebiliyordu. Son kuleye ulaştığında, bir subay kod kitabını kullanarak sembolleri Fransızcaya çeviriyordu. Bu, o zamanlar için gerçek bir devrimdi. Napolyon’un ordusu artık gizli ve özel bir iletişim hattına sahip olmuştu.
Franco, İspanya İç Savaşını kazanması ile birlikte kendine karşı olan fikirlerin gelişmesine ve yaşamasına izin vermedi. Aşırı Katolik ve aşırı milliyetçi bir ideolojiye sahip olan Franco, bu fikirlerini kitle iletişim araçlarını kullanarak toplumun her kesimine empoze etmeye çalışmıştır. Bu doğrultuda 1937 yılında kurulan İspanyol Ulusal Radyosu (Radio Nacional de España), 1956 yılında kurulan İspanyol Televizyonu (Televisión Española) ve 1943 yılında kendi kurduğu Haber ve Belgeseller (Noticiarios y Documentales) milli görev bilinci ile Franco yönetiminin propagandasını yapmaktadır. Franco’nun propagandasında İspanyol kimliğinin yeniden inşası, dini vecibelerin önemi ve gelenekseli koruma öne çıkan konulardır.
NO-DO (Noticiarios y Documentales) bu amaçla kısa filmler ve resmi ideoloji çerçevesinde haberler sunmaktadır. İspanya’da 36 yıl hüküm sürmesinde kitle iletişim araçlarını halk üzerinde doğrudan etki yapmada başarılı kullanmasının payı büyüktür. Özgürlüklerin kısıtlandığı, ekonominin kötü gittiği Franco döneminde topluma bu durumlar tam tersi olarak yansıtılmıştır. Franco tamamen devlet kontrolü altına aldığı medya aracılığı ile ideolojik propagandasını yapmıştır.
Fransisco Franco, ideolojisini televizyon radyo gibi araçların yanı sıra afişlerle de benimsetmeye çalışmıştır.
Kaynak:http://isabelgg.blogspot.com/2011/02/spanish-civil-war-posters.html
Afişin ortasında yer alan 3 figür Franco için İspanya’nın gerçek sahiplerini göstermektedir. Solda yer alan üniformasında Falnjistlerin arması bulunan asker, faşist selamını yapan güçlü heybetli bir erkek ve afişin sağında diğer figürlere nazaran daha arka planda yer alan yiyecek taşıyan bir ev hanımı. Bu üç figür mavi elbise giymişlerdir. Bu mavi elbise falanjistlerin simgesidir. Nasıl Hitlerin kahverengi gömleklileri varsa, Musolinin nasıl siyah gömleklileri varsa Franconu’nda mavi gömleklileri vardır.
3 figür İspanya bayrağının altında olmanın verdiği huzur havalanan beyaz güvercinlerin verdiği barış ortamı ve altlarında bulunan aslanın verdiği güven ve iktidar hissi ile gayet mutlu bir tablo oluşturmaktadırlar. İç savaş sonrası Franco’nun hayalindeki İspanya bu afişle resmedilmiştir.
KAYNAKÇA:
Türk-Alman Üniversitesi, Prof.Dr. Aykut Arıkan İletişim Bilimlerine Giriş Dersi, Kişisel Ders Notları
Craig (May 1999 ‘’Communication Theory as a Field’
Anchor boks. Garden City, New York 1959.
Hampton Press. 2012,
Lennox Terrion, Jenepher, 1963-. Don Mills, Ontario, Canada. March 2014.
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/152969
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/212208
https://akademik.adu.edu.tr/myo/cine/webfolders/File/ders%20notlari/iletisim.pdf
http://www.azizmsanat.org/2016/06/13/ispanyada-franco-donemi-ve-propaganda-afisleri-firat-tunabay/
Bu yazı en son şu tarihte düzenlendi 23 Aralık 2022 01:21
Okuyucular ne diyor?